16 Şubat 2010 Salı

Mezopotamya’nın simgesel dili: Dövme

Mezopotamya’nın simgesel dili: Dövme

Mitolojik mantık gereği, görünür görünmez her olgunun bir benzeri, bir eşi vardır. Bu yüzden masal, efsane ve mitolojiler mitolojik şifrelerle doludur. Soyut düşünceye erken ulaşmış Mezopotamya uygarlık merkezindeki motifler çoğunlukla simgeseldir. Göz deseni nazardan korunmayı, bolluk ve bereketi; yıldız mutluluğu; hayat ağacı figürü, yaşamı; kuş motifi yaşamı ve ruhu simgeler.“

Vücuda dövme yaptırma geleneği tüm Asya, Mezopotamya, Anadolu, Arabistan, Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika’da insanlığın karanlık dönemlerine kadar uzayan bir tarihi geçmişe sahiptir. Şamanizm, Paganizm, Animizm, Sabilik, Taoizm, Budizm, Manihaizm ve Zerdüştlük inançlarının derin izlerini taşır içinde dövmeler. Birer kutsal kitap sayfası, birer mitolojik öyküdür dövme motiflerinin, sembollerinin her biri aslında.
Semboller de tıpkı mitolojiler gibi evrensel ölçekte aynı özellikleri gösterirler. Gerçek ile hayal arasındaki bağlantıyı oluştururlar semboller. Etnik topluluklar, diller, inançlar, yaşam biçimleri farklı olsa da kullanılan sembollerin dili ortaktır. Dünyanın tüm bölgelerinde dövmenin aşağı yukarı benzer nedenlerle yapıldığını, benzer geometrik şekillerin kullanıldığını görmek mümkündür. Sadece yapılış tekniği, dövme yapımında kullanılan malzemelerin farklı oluşu ve dövmenin vücutta uygulandığı yer bakımından birbirlerinden farklılıklar gösterdikleri görülür. Mitolojik mantık gereği, görünür görünmez her olgunun bir benzeri, bir eşi vardır. Bu yüzden masal, efsane ve mitolojiler mitolojik şifrelerle doludur. Soyut düşünceye erken ulaşmış Mezopotamya uygarlık merkezindeki motifler çoğunlukla simgeseldir. Göz deseni nazardan korunmayı, bolluk ve bereketi; yıldız mutluluğu; hayat ağacı figürü, yaşamı; kuş motifi yaşamı ve ruhu simgeler.


Dövmenin Yapılışı:

Kendi uygarlıklarının henüz başlangıç aşamalarını yaşayan bu özgün topluluklarda dövme yapma işlevi törensel bir nitelik taşır. Dövme yapıcıları, olağanüstü güçlerle teması olan büyüsel güçlere sahip kimselerdir. Dövmeyi yapan kişi bir takım dinsel ve sihirsel ritüelleri (Ayin) yerine getirmek zorundadır. İdare lambası, çıra, ekmek sacı gibi araçlardan elde edilen ‘is’in içine ‘kız çocuğu sahibi annenin sütü’ ve ‘hayvanların öd keseciğinden elde edilen zehir’ karıştırılarak elde edilen karışım, bir çubuk vasıtasıyla oluşturulmak istenen şekil bedene çizilir. Sonra dikiş iğnesiyle dövmek suretiyle bu karışım derinin altına işlenir. Bu dövme kalıcıdır ve ölünceye kadar da çıkmaz.
Dövme işleminde kullanılan iğnelerin sayısı birli, üçlü, beşli, yedili ve dokuzlu gibi kutsal tekli sayılara denk düşecek şekilde kullanılır. Kız çocuğu sahibi annenin sütünün dövmede kullanılışı, uğur, annenin hayır duası şeklinde ifade edilse de Ana Tanrıça’nın ruhunun dövmeyi taşıyana aktarılması ve doğurganlığın işlenmesi olarak belirlemek daha doğru olacaktır.
Dövme sanatının adı Kürtçe'de 'Dak', Arapça'da 'Neşh', 'Veşm', Türkçe'de dövme olarak bilinmektedir. Dövme işini yapan kadınlara 'Dekkake', dövme yaptıran kadınlara da 'Medkuke', dövme yapan erkeklere 'Dakkak' yaptıran erkeklere ise 'Medkuk' denilmektedir. Dövme yaptırma kadınlar arasında yaygın olduğu için dövme yapımı da genellikle kadınlarca bilinmekte ve yapılmaktadır.


Dövme yapmanın nedenleri;

Yukarı Mezopotamya bölgesinin Urfa, Mardin, Diyarbakır sahalarında yaptığımız araştırmalarda dövmenin şu nedenlere dayalı olarak yapıldığı tespit edilmiştir:
Kötü güçlerden korunma şansı sağlama:
Kötü güçlerin kendisine zarar vermesini engellemek, üzerine gelen uğursuzluğu savmak, şanssızlıktan kurtulmak; yılan, akrep gibi zehirli hayvanların ve yırtıcıların kendine ve ailesine, sevdiklerine zarar vermesini engellemek için bu canlıları temsil eden figürleri bedenine işlemek; kötü güçlerin yol açtığını düşündükleri çocuk ölümlerine karşı çocuklara dövme yaptırmak, döl tutmak, soyunun devamını sağlamak, ektiği ürünün bereketli olmasını sağlamak, pişirdiği yiyeceklerin güzel ve bereketli olmasını sağlamak. Şakaklara ve göz kenarlarına yapılan dövmelerin baş ve göz ağrısına iyi geldiğine inanılmaktadır. Kollara, bileklere ve el üstüne yapılan dövmelerin el ve kolların uyuşmasını engellediği, yel ve siyatik gibi hastalıkları iyileştirdiği düşünülmektedir.

Aidiyet, soyluluk ve aşiret sembolü:

Her aşiretin kendine mahsus dövmeleri vardır. Bu dövmelerin bedende işlendiği yerler ve figürler aşiretten aşirete göre değişir. Aşiret dövmesi taşımak hem aşirete bağlılığı hem de kendini güvende hissetmeyi sağlar. Hem de soyluluk işareti olarak taşınır. Bunlar dışında aşirete ait dövme taşımanın günlük pratik yararları da mevcuttur. Savaşlarda ölen veya yaralı düşen birinin, kaybolan birinin, hırsızlık ve benzeri kötü bir iş yapan birinin hangi aşiretten olduğu dövmesinden tespit edilebilir.

Bugün bedenlerinde dövme taşıyanların yaşı bazı istisnalar hariç kırk yaşın altına düşmemektedir. Artık dövme yapıcılarına da rastlamak pek mümkün değildir. Dövme yapıcılardan yaşayanlar da artık bu işi yapmamaktadırlar.


İLHAN BAKIR

Bilge ve Öğrencisi



Vaktiyle bir bilge hoca, yıllarca yanında yetiştirdiği öğrencisinin
seviyesini öğrenmek ister. Onun eline çok parlak ve gizemli görüntüye sahip
iri bir nesne verip: "Oğlum" der, "Bunu al, önüne gelen esnafa göster, kaç
para verdiklerini sor, en sonra da kuyumcuya göster. Hiç kimseye satmadan
sadece fiyatlarını ve ne dediklerini öğren, gel bana bildir.
Öğrenci elindeki ile çevresindeki esnafı gezmeye başlar.
İlk önce bir bakkal dükkanına girer ve "Şunu kaça alırsınız?" diye sorar .
Bakkal parlak bir boncuğa benzettiği nesneyi eline alır; evirir çevirir;
sonra: "Buna bir tek lira veririm. Bizim çocuk oynasın" der.
İkinci olarak bir manifaturacıya gider. O da parlak bir taşa benzettiği
nesneye ancak bir beş lira vermeye razı olur.
Üçüncü defa bir semerciye gidir: Semerci nesneye şöyle bir bakar, "Bu der"benim semerlere iyi süs olur. Bundan "kaş dediğimiz süslerden yaparım. Buna
bir on lira veririm."
En son olarak bir kuyumcuya gider. Kuyumcu öğrencinin elindekini görünce
yerinden fırlar. "Bu kadar değerli bir pırlantayı, mücevheri nereden
buldun?" diye hayretle bağırır ve hemen ilâve eder. "Buna kaç lira
istiyorsun?" Öğrenci sorar: Siz ne veriyorsunuz?" "Ne istiyorsan veririm."
Öğrenci, "Hayır veremem." diye taşı almak için uzanınca kuyumcu yalvarmaya
başlar:
"Ne olur bunu bana satın. Dükkânımı, evimi, hatta arsalarımı vereyim."
Öğrenci emanet olduğunu, satmaya yetkili olmadığını, ancak fiyat öğrenmesini
istediklerini anlatıncaya kadar bir hayli dil döker.
Mücevheri alıp kuyumcudan çıkan öğrencinin kafası karma karışıktır. Böylesi
karışık düşünceler içinde geriye dönmeye başlar. Bir tarafta elindeki
nesneye yüzünü buruşturarak 1 lira verip onu oyuncak olarak görenler, diğer
tarafta da mücevher diye isimlendirip buna sahip olmak için her
şeyini vermeye hazır olan ve hatta yalvaran kişiler..
Bilge hocasının yanına dönen öğrenci, büyük bir şaşkınlık içinde başından
geçen macerasını anlatır.
Bilge sorar: "Bu karşılaştığın durumları izah edebilir misin?"
Öğrenci: "Çok şaşkınım efendim, ne diyeceğimi bilemiyorum,
kafam karmakarışık" diye cevap verir.
Bilge hoca çok kısa cevap verir: "Bir şeyin kıymetini ancak onun değerini
bilen anlar ve onun değeri bilenin yanında kıymetlidir."
Her insanın hayatında varlığını ve değerini bilen, hisseden, fark eden
kuyumcular mutlaka vardır.
Mesele kuyumcuyu bulmaktadır...