18 Nisan 2011 Pazartesi

Kürt Tarihine Giriş (Entry to Kurdish History) (Leon Mmk)








Kürtler, Ortadoğu’nun en eski halklarından olup Toros dağlarından Zagros dağlarına kadar uzanan coğrafyada yaşayan ve Hint-avrupa dil grubuna ait bir dil konuşan halkdır. Yaşadıkları coğrafyanın adı tarihsel olarak Kürdistandır, başka bir tanımla ise kuzey Mezopotamya da denilebilir. Tarihi kaynaklar Kürtlerin tarihini 5000 yıl geriye götürmektedir.

Etimoloji

“Kürt” isminin kaynağı tarihsel olarak çok eskilere dayanmaktadır. Bazı araştırmacılara göre Kürt teriminin temelinde KUR kelimesi yatmakta olup Sümer kökenlidir. Sümerce'de KUR, dağ demektir. Tİ eki aidiyeti ifade eder. Böylelikle KURTİ kelimesi dağın halkı anl gelmektedir. Bu ismin geçmişi M.Ö. 3000'lere kadar dayanmaktadır. Kürdistan coğrafyası bilindiği gibi dağlık bir bölgedir. O çağlarda insanlara coğrafyalarıyla veya yaşam tarzlarıyla bağlantılı adlar verilirdi. Kürtlerinde işte bu dağlık coğrafyada binlerce yıldır yaşamasından dolayı bu adı almış oldukları ileri sürülmektedir. Sümercedeki KURTİ adı, Greklerede 2200 yıl önce Kurdienne (Kürt memleketi) diye geçmiştir.

The Name Kurd And İts Philological Connections adlı yazısında Driver, listesini yazıtlardan çıkardığı Kurti, Karda, Karduk, Gord, Kord, Cardakes, Cyrtii, vd gibi sonekleri farklı dillere göre değişse de hepsi ortak bir krd/krt öğesi içeren tüm bu adların aynı kökten geldikleri ve etnik olarak ilişkili oldukları sonucuna varmıştır.

Dr. Asad Khailany’nin yaptığı araştırmalarda binlerce yıllık tarihi kaynaklar Kürtleri şöyle kaydetmiştir:
Dr. Asad Khailany's researches based on thousands of historical resources.

What the ancients referried to Kurds as:

Sümerler (Sumerians) - Karda, Kurti ve Guti,
Babiller (Babylonians) - Garda ve Karda,
Asuriler (..yrians) - Qurti ve Guti,
Grekler (Greks) - Kardukh ve Gordukh,
Ermeniler (Armenians) - Kortukh ve Gortai-kh,
Persler (Persians) - Gurd veya Kurd,
Süryaniler - (Syrians) Kardu ve Kurdaye,
İbraniler ve Keldaniler (Hebrews and Chaldeans)- Kurdaye,
Aramaik ve Nesturiler (Armamic and Nestorians)- Kadu,
Erken islamik dönemlerin Arap yazarları (Arabs) - Kurd (çoğul Akrad),
Avrupalılar ise M.S. 7. yüzyıldan itibaren (Europeans) - Kurd demişlerdir.

Milattan önceki tarihlerde Mezopotamya’da tarih sahnesine çıkmış birçok kavimlerin Kürt asıllı olduğu yapılan araştırmalarda ortaya çıkmaktadır. Mesela isimleri tarihlerde anılan; Subaru, Kurti, Guti, Lulu, Kusi, K..it, Mitanni, Med, Mannai, Urartu, Karduk, Cyrtii, Gord, Kord, Kardakes v.s. gibi kavimlerin çoğunun Kürd olması yüksek olasılıktır. Etimolojik olarak incelendiğinde bugünkü Kürtlerin atalarından bahsedildiği anlaşılmaktadır.


Dil
Kürt dili Hint-Avrupa dil ailesi içinde yer almaktadır. Bu ailede yer alan İran dil grubu, Kürtçeyi de içermektedir. Daha açıkcası Kürtçe İrani diller ailesinin kuzeybatı grubu içindedir ve Farsça’dan bağımsızdır.

Kürtçe, bugün Türkiye, İran, Irak, Suriye, Ermenistan diye bilinen değişik devletlerin sınırları içinde yaşamakta olan ve tarih boyunca Kürdistan olarak bilinen coğrafyada konuşulur. Dünyada tahminen 20-25 milyon insan tarafından konuşulmaktadır. Kürtçe, Irak ve Kürdistan Özerk Bölgesinde resmi dil olarak tanınmışdır.
Filolog (Dilbilimci) Abdülmelik Fırat’e göre Kürtçede 100 binin üzerinde kelime vardır.

Kürt edebiyatı, halk edebiyatı ve yazılı edebiyat olarak ikiye ayrılır. Sözlü edebiyat, yani halk edebiyatının tarihi binlerce yıl öncesine kadar dayanıyor. Yazılı edebiyat ise bin yıl öncesine kadar dayanıyor. Hemadani Baba Tahir (935-1010), Kürt edebiyatının ilk yazılı örneğini, bin 100 yıl önce İran'da Arap alfabesiyle Kürtçe yazmıştır.

Kürtçe’nin eski ve güçlü edebi ürünlere sahip diğer bir lehçesi de Kurmanci lehçesidir. Kurmanci lehçesiyle bu güne kadar ulaşmıştır şiirler yazan Kürt şairleri arasında ilk akla gelenler Elîyê Herîrî (1425-1495), Feqîyê Teyran (1590-1660), Melayê Cizîrî (1570-1640) ve Ehmedê Xanî (1650-1707)'dir. Ehmedê Xanî'nin Mem û Zîn adlı ünlü eseri ilk kez 1730'da çevrilip yayınlanmıştır.

Tarih
Kürtlerin Anadolu'nun en eski halklarından biri olduğu yapılan genetik, etnografik, linguistik, etimolojik ve arkeolojik araştırmalarla gün ışına çıkmaktadır. Dünyanın her köşesinde halklar yaşadı. Ama Mezopotamya'nın, Zagros'un ayrıcalığı var. Yazının keşfedildiği yer burası. Atın ilk ehlileştirildiği, ilk tekerleğin döndüğü, ilk aritmetik, tıp, ilk teleskopun yapıldığı, ilk destanın söylendiği, ilk şiirin yazıldığı, ticaret, dış ilişkiler, diplomasi, barış antlaşmaları, ilk türküler, ilk yontular, ilk tapınak, ilk mutfak, ilk şarabın keşfi ve ilk tiyatronun yaratıldığı insanlığa kucağını açmış bir yöre. İşte bunların hepsinde Kürt halkının alın teri vardır. Mezopotamya bölgesini Mezopotamya yapan Dicle ve Fırat nehir isimleride Kürtlerden kaynaklanmaktadır.


I. Antik Çağda Kürtler
Medeniyetin beşiği olan Mezopotamya yöresinin antik halklarından biri olan Kürtler hakkında bir çok eski tarihçi ve coğrafyacı binlerce yıl evvel yazdıkları kitaplarda bahsetmektedir. Bu kitaplarda ve eserlerde Kürtlerin antik çağlardan bu yana yer aldığı, kurduğu birçok beylik, krallık ve devletlerden bahsedilmektedir. Özellikle Yunanlı ve Romalı tarihçiler Kürt tarihinin aydınlanmasına ışık tutmaktadır. Anadolu, Mezopotamya ve İran kaynakları Kürtlerden bahsetmektedir.

Mezopotamya & Kürtler

Subaru Krallığı

Subarular’ın yazılı tarihi hakkında ilk bilgileri Hitit tabletlerinden almaktayız. Buna göre yörenin ilk sakinleri Mitanni adında bir devler kuran Hurriler olmuştur. M.Ö. 3000 ve 4000 yıllarında bölgede Subarular'ın yaşadıkları ve Fırat isminin bu halk tarafından verildiği ileri sürülmüştür. Subarular'ın Hurriler'le aynı kökten geldikleri ve yeryüzünde madeni ilk işleyen kavim oldukları bilinmektedir. Hatta işlenen madenlerin Mezopotamya'ya da ihraç edildiği anlaşılmaktadır. Mezopotamya'da gelişen kültürlerin kökenini burada aramanın daha doğru olacağı kanaatindedirler. M.Ö. 17. yüzyıl içindede Subarular Mitanni Krallığı’nı kurdu.

Subaruların Kürt olduğuna dair tezler vardır. “Subar”ların diğer adı “Suvar”dır. Subaru kelimesi Kürtçedeki Şivan kelimesinin bozulmuş hali olduğu iddia edilmektedir. Kürtçede “Şivan” Çoban demektir. Kürtlerin önemli bir bölümü bugünde çoban hayatı sürdürmektedir. Erbil’de Subaruların bir bölümünün yaşadığı yerde tarihi Kürt aşiret konfederasyonu olan Zubari konfederasyonu Subari/Subaru adını halen taşımaktadır. Irak’da dışişleri bakanlığı yapmış Hoşyar Zebari adında bir Kürt bakan dahi vardır.

Guti Krallığı
Zagros dağları ve Aşağı Zap nehrinin kıyılarında yaşayan ve bu günkü Kürtlerin atalarından biri olan Gutiler veya Kutiler, M.Ö. 2700 yıllarında bağımsız bir devlet kurar, Gutiler/Kutiler Mezopotamyanın en eski halklarındandı. Gutilerin bilinen 21 tane kralı olmuştur. Guti/Kuti iktidarı 2 asıra kadar sürmüştür. Guti hanedanlığı daha sonra ise Ur hanedanlığı tarafından sona erdirilmiştir.

Gutiler, Mezopotamya kuzeyindeki Akad memleketlerini M.Ö. 2649 yıllarında işgal edip tam iki asra yakın, Sümer ve Akadları idare ettiler.
Akadlar döneminde Zagrosda yaşayan Gutiler Akad kralı Naram-Sin’in ölümünden sonra kral adayları arasında yaşanan kavgadan faydalanarak Akadları süpüren Gutiler, demoralize olmuş Akad ordusunu yendi. Fırat nehri kenarında bulunan Agade şehrini alarak imparatorluğuda ele geçirdiler.

Kürtler ortadoğunun en eski tarihlerinden birini oluşturmaktadır. Tarih, antropoloji, etnografi, ve linguistik gibi değişik bilim dallarında uzman olan araştırmacıların büyük çoğunluğu Gutileri Kürtlerin ataları olarak saymaktadır.
Eric Jensen kitabında: Ortadoğunun Kürtleri Kürdistanda modern tarih daha muhafaza edilmemişken Kürdistanda yaşıyorlardı diye yazmaktadır. Mezopotamya tarihi uzmanı Pennsylvania Üniversitesi Doğu bilimleri Başkanı Prof. Ephraim Avigdor Speiser göre tarihte ilk Kürt halkından bahsedilmesi M.Ö 3000 yıllarında Gutium adı altında gerçekleşmiştir. Gutiumlular (Kürdistan) Hint-Avrupa dili konuşmaktaydılar (Morris). Gutium Kürdistanın ta kendisi olması bir tarafa etimologlara göre Guti kelimesi dahi Kürt kelimesin değişime uğramış şeklidir. Prof. Howorth’a göre Kurdistan adı Gutium kelimesinden türemiştir. Ve Babilonyaların kullandığı Khuradi veya Quradu kelimesini Guti adıyla bağdaştırmaktadır. Guti ülkesi modern Kürdistanın adıdır.
Sayce’ye göre Kürt adı Babiloncadaki quradu kelimesinden gelmektedir ve savaşçı anl taşımaktadır ve bu kelime Van cıvarındaki halkın adından kaynaklanmaktadır.

Ortadoğu uzmanı eğitimci Dr. Honigman’a göre Guti kelimesi Kürt kelimesiyle aynıdır. Guti, Kurti adının iranize şekliyle telaffuz edilişidir. G>K dönüşümü olmuş. Örneğin: Kardeş kelimesinin Gardaş kelimesine dönüşü gibi. Etimolojik olarak R harfinin zamanla yutulmuş olması ise etimolojide doğal bir olgudur, dolayısıyla, ortaya Guti çıkmış: Guti-Gurti-Kurti. Gutilerin yaşadığı Güney Kürdistan yöresinde halen Judikan adlı Kürt aşireti mevcuttur.

Araştırmacı Rawlinson’a göre ise Gut ilkel Keldani dilinde sığır anl gelmektedir Başka bir iddiaya göre ise “Guti” kelimesi Sümer kökenlidir ve yine (Gud=öküz, sığır) bugünkü Kürtçe’de yer alan “öküz, sığır sahibi halk” anl gelmektedir. Gutiler bugünkü Soran Kürtlerin yakın durmaktadır.

Guti Kralları:

• İnkişuş
• Zarlagab
• Şulme
• Silulumeş
• Inimabakeş
• Igeşauş
• Yarl-agab
• İbate
• Yarl-angab
• Kurum
• Apil-kin
• La-erabum
• İrarum
• İbranum
• Hablum
• Puzur-Suen
• Yarlaganda
• Tirigan

En son Guti kralının adı Tirigandır. Tir Kürtçede “Ok”, Tirigan ise “Okçu” demektir.

M.Ö. 2000, Kürtlerin Ataları: Churriter (Hurri), Guti ve Subarular

Mitanni İmparatorluğu

Mitannilerin, Habur çayının (Şırnak) doğduğu yerde Vaşşuganni (Vaşukani) adlı bir kent merkezine sahip olduğu, buradan çıkan tabletlerden anlaşılmaktadır. California Üniversitesi Arkeologu Prof.Yoteshilani, Mitannili Kürtlerin Habur yakınlarında yaşamış olduğunu, imparatorluklarının adının ise Şenak olduğunu yaptığı kazılarda keşfetmiştir. Hurri dil grubu konuşulmakta, ağırlıklı olarak orta Mezopotamya da, bugünkü Urfa, Mardin ve Şırnak bölgelerinde hüküm sürüp; M.Ö 1500-1250 yılları arasında yaşamıştır. Demiri kendi tekelinde tutmuştur. At yetiştiriciliğinde meşhurdur. Asur ve Hititlerle sürekli ve şiddetli bir çatışma ort yaşamıştır. Mitanni kralı Sauşşatar, ..ur üzerine yürür ve kenti ele geçirir. ..ur prensliğinde ..urrabi ve II. ..urnirarinin bulunduğu bu zamanda ..ur, Kas krallarının etkisinden kurtulur, ancak bu kez de Mitannilere tabi olmak zorunda kalır. Sauşşatar, feth ettiği ..ur kentinden birçok kıymetli eşyalarla birlikte bir altın kapıyı da ganimet olarak Şırnakdaki başkenti Vaşşukanniye götürür. Sauşşatarın bu başarılı faaliyetinden sonra, Mitannilerin doğu sınırları Zağros Dağlarına kadar genişler. Kuzey Suriyedeki eski denetim alanları olan Halep ve Kadeş bölgeleri de tekrar Mitanni hâkimiyetine girer. Mitanniler, Suriye, Amuriye, Asur memleketiyle Kürdistanin Kerkük bölgesine kadar olan topraklara hüketmişlerdir. En son Asur İmparatoru Salman..ar tarafından varlığına geçici olarak son verilmiştir.

Mitannilerin başkentinin adı Vaşukanidir. Bu ismin araştırmacılar tarafından Kürtçeden kaynaklandığı ileri sürülmektedir. Kürtçede başikani veya hoşkani “güzel pınar” demektir. V-B-H harfleri etimolojik olarak en kolay dönüşümü olan harflerdir. Zamanla fonetik değişime uğramış olması yüksek olasılıktır.

Mitannilerin Aryan (Arı) kökenli, (özelliklede Mitani kralları) oldukları biliniyor. Büyük olasılıkla Mitanniler Kürdlerin atalarıdır.

Tarihçi Speiser göre Mitaniler Arı ırkına mensup ve Kürtlerin ecdatlarından, Zagros topluluğunun bir bölümünü teşkil eden Subaruların bir koludur.
Mitannilerin yaşadığı aynı coğrafik bölgelerde yaşayan Kürt aşiretleri halen Mitanni adını Mattini, Motikan/Moti gibi şekillerde yaşatmaktadır.

Mitani kralları:

• Kirta (M.Ö. 1500 – 1490)
• Şuttarna I (M.Ö. 1490 – 1470)
• Baratarna (M.Ö. 1470 - 1450)
• Parşatatar (M.Ö. 1450 - 1440)
• Sauşşattar (M.Ö. 1440 - 1410)
• Artatama I (M.Ö. 1410 - 1400)
• Şuttarna II (M.Ö. 1400 - 1385)
• Artaşumara (M.Ö. 1385 - 1380)
• Tuşratta (M.Ö. 1380 - 1350)
• Şuttarna III (M.Ö. 1350)
• Mattivaza (M.Ö. 1350 - 1320)
• Sattuara I (M.Ö. 1320 - 1300)
• Vasaşatta (M.Ö. 1300 - 1280)
• Şattuara II (M.Ö. 1280 - 1270)

Birçok Mitanni Krallarının adlarında Şat kelimesi bulunmaktadır. Şatır eski Kürtçede site yada şehir yöneticisi anl gelmektedir. Şehir anl gelen Şat sözcüğünden türetilmiştir. Şat sözcüğünün İranî dillerde 'Şar', 'Şahar', 'Şehr' gibi versiyonları da vardır. Şat şeklinde söyleneni en eskisidir. Şah (Kral) sıfatı dahi bu Şat kelimesinden türetilmiştir. Dolayısıyla Mitanni Krallarının adlarında Şat kelimesinin bulunması kralllıklarıyla ve şehir yöneticilikleriyle ilgilidir.
“Arta” sözcüğü ise hem Kürtçe hem de eski İranî dillerde soylu, doğru, adil, hak, yasa anlamlarına gelmektedir.

Komagene Krallığı
Kommagene (Komajen) krallığı M.Ö. 162 – M.S. 72 yılları arasında Anadoluda bugünkü Adıyaman ili cıvarlarında büyük Zilan aşiretine mensup Kürtler tarafından kurulmuştur. Nemrud Dağı Kürt krallığının en önemli merkezi, başkenti, idi. Kral Nemrud Kürd olup adıda Kürtçedir. Nemrud kelimesi Kürtçedeki “Nemir” veya “Nemird” kelimesinin Türkçeleşmiş şeklidir ve “ÖLÜMSÜZ” demektir. Komagenes, Helen kökenli bir adlandırmadır. Nemrut Dağına, öteki adıyla Kürt Dağı diyorlar. Kom sözcüğü Kürtçede topluluk anl geliyor. Gene ise soy, kabile, aşiret anl gelmektedir. Komagene yan yana geldiğinde herkesin evi anl ortaya çıkarıyor veya göçebe aşiretler diyarı anl gelmektedir. Kürtlüğün tüm kriterlerini üzerinde taşıyan yuvarlak tepe, örnek inşa planları ve karmaşık renkli duvarlarıyla dizayn edilmişti. Kürtler'in tüm tarih, gelenek, görenek ve kültür mirasları Kürtçe'nin derinliklerinde gizlidir. Kürtlerin ataları olan Kommageneler döneminde bölgede barış ve huzur hüküm sürmüştür. Yazılı belgelerde M.Ö. 850 yılında görülen krallığın ismi o dönemlerde “Kummu” veya “Kummuhu” olarak geçer. Yüzyıllardır ışık Anadoluya Tanrılar dağı Nemruddan doğar ve tüm dünya uygarlığa uyanır.

Kommagen Kralı bir keresinde Asurlulara başkaldırır. Asur kralı Sargon Kommagenleri yener ve yenilen asi kralı: “Tanrılardan korkusu olmayan tanrısız bir adam bu. Sadece kötü planlar yapan bir hilekar,” diyerek suçlar. Kral Sargon’un nitelemesi fazlasıyla öznel görünebilir. Ancak Sargon sözlerine söyle devam eder: “karısını, oğullarını ve kızlarını, malını ve hazinelerini aldım ve son olarak halkını aldım ve onları Mezopotamya’nın güneyine (bugün Irak) sürdüm.” Anlaşılan, yerleşik halkları yurtlarından topraklarından sürmek o zamanlarda da uygulanan bir yöntemdi.

Yunanlı tarihçi ve coğrafyacı Strabo, M.S. 7-18 yılları arasında yazdığı "Coğrafya" (Geographika) adlı ünlü eserinde Komagene’den bahseder. Komagene’nin küçük bir ülke olduğunu, Samosata (Samsat) adındaki, doğayla kaplanmış başkentte kraliyet ailesinin ikamet ettiğini, ama şimdi Roma eyaleti olduğunu anlatmış. Şehrin fazlasıyla bereketli topraklarla kaplı ve Fırat nehrinin kenarında olduğunu yazmış.

Kommagene Valileri, M.Ö. 290-163

• Sames I (M.Ö. 290-260)
• Arsames I (M.Ö. 260-228)
• Xerxes (M.Ö. 228-201)
• Ptolemaeus (M.Ö. 201-163)

Komagene Kralları, M.Ö. 163-M.S. 72

• Ptolemaeus (M.Ö. 163-130)
• Sames II Theosebes Dikaios (M.Ö. 130-109)
• Mithridates I Callinicos (M.Ö. 109-86)
• Antiochus I Theos Dikaios Epiphanes Philorhomaios Philhellen (M.Ö. 86-38)
• Mithridates II Philhellen (M.Ö. 38-20)
• Antiochus II (M.Ö. 29)
• Mithridates III (M.Ö. 20 -12)
• Antiochus III (M.Ö. 12 - M.S 17)
• Roma’ya İmparatorluğuna geçti (M.S. 17-38)
• Antiochus IV Epiphanes (M.S. 38-72)

Komagenenin Tarihi Eserleri
Adıyaman şehrinde bulunan Nemrud 2150 metre yüksekliğinde ve bütün bölgeye hükmedercesine durmaktadır. Toros sıradağlarına aittir. Gündoğumu ve günbatımının tüm ihtişamıyla izlenebildiği bu tepede, Kommagene (Komajen) Kralı 1. Antiochos kendisi için görkemli bir anıt mezar, mezar odasının üzerine kırma taşlardan oluşan kutsal alanlar inşa ettirmiştir. Kral 1.Antiokhos'un (Tanrılar Dağı) Nemrud dağına yaptırdığı görkemli kutsal alan, kendi heykeli ve herbiri 9 m yüksekliğindedir.
Doğu ve batı teraslarda; sıra halinde dizilmiş blok halinde 8 yontma taşın üst üste oturtulmasıyla oluşturulan 8-10 metre yüksekliğinde muhteşem heykeller, kabartmalar ve yazıtlar bulunmaktadır. Heykeller, bir aslan ve bir kartal heykeliyle başlar ve aynı düzende son bulur. Hayvanların kralı olan aslan yeryüzündeki gücü, tanrıların habercisi olan kartal ise göksel gücü sembolize eder.

Korduene Krallığı
Ünlü Atinalı filozof ve tarihçi Ksenefon (M.Ö.430-355), Anabasis (sefer) adlı eserinde “Kardukhi” dediği Kürdler tarafından Korduene Krallığı adında kurulmuş bir krallık vardı. Bu krallık Hakkari ve Diyarbakır arasında kurulmuştu. Korduene krallığı Kürt kralları ve prensleri tarafından yönetiliyordu. Ksenefonun dediğine göre bağımsız yaşayan bir halkdı ve Akamenid kralına bağlı değildiler. M.Ö. 1. yüzyılda ise Ermeni olduğu ileri sürülen Kral II Tigranes tarafından Korduene (Kürdistan) feth edilmiştir. Kral Tigranes, Korduene kralı Zarbienus’u da suikast düzenleterek öldürtmüştür.

Yunanlı tarihçi Plutarch M.S. 1. yüzyılda, Kürdistan kralı Zarbienus’un Ermenistan kralı Tigranes’in baskısına karşı ittifak için Roma konsolosu Appius Claudius yoluyla Roma generali Lucullusla gizlice irtibata geçtiğini aktarmış. Fakat bu durumdan haberdar olan Tigranes, Kürt Kral Zarbienusu, karısını ve çocuklarını Romalılar Ermenistana girmeden önce suikast düzenleterek öldürtmüş.

M.Ö. 74’de Roma generalliği ve konsolosluğu yapan Lucullus düşüncesiz olmadığı için Kürdistana girdiğinde Zarbienus onuruna cenaze törenleri düzenletmiş. Zarbienus için düzenlenen töreninde kral’ın cenazesi altın, kraliyet elbiseleri ve Tigranes’den alınan kalıntılarla süslenmiş. Lucullus kendi elleriyle süslenmiş cenazeyi kralın akrabalarıda yanındayken ateşe vermiş. Arkadaşlarına katılarak Zarbienus’un adına içerek; Zarbienusu arkadaş; ve Romalıların iyi bir müttefiki olarak anlatır. Lucullus, Kürt Kral Zarbienus anısına da masraflı büyük bir anıt yapılmasını emreder. Kürt Kral Zarbienus’un sarayında çok fazla altın, gümüş ve üç milyon ölçek mısırdan oluşan büyük hazine bulunmuş. Böylece Romalı askerlere bolca mısır temin edilmişti. Lucullus kamu hazinesinden tek kuruş almadığı için de takdir edilmişti. Böylece savaşın masrafı kendiliğden de karşılanmıştı. (Plutarch/Hayatlar/Lucullus, Bölüm 36)

İngilizce metni - Chapter 36: Zarbienus, the king of the Gordyeni, as has been said, secretly stipulated with Lucullus, through Appius, for an alliance, being oppressed by the tyranny of Tigranes. He was informed against, however, and put to death, and his wife and children perished with him, before the Romans entered Armenia. Lucullus was not unmindful of all this, but on entering the country of the Gordyeni, appointed funeral rites in honour of Zarbienus, and after adorning a pyre with royal raiment and gold and with the spoils taken from Tigranes, set fire to it with his own hand, and joined the friends and kindred of the man in pouring libations upon it, calling him a comrade of his and an ally of the Romans. He also ordered that a monument be erected to his memory at great cost; for many treasures were found in the palace of Zarbienus, including gold and silver, and three million bushels of grain were stored up there, so that the soldiers were plentifully supplied, and Lucullus was admired for not taking a single drachma from the public treasury, but making the war pay for itself.

M.Ö. 200 yıllarında Anadolu ve Kürt Krallıkları: Sophene, Gordyene, Mardia, Cortea, Komagene


Ermenistan kralı Tigranes yeni kurduğu “Tigranocerta” (Diyarbakır, Silvan) adındaki şehre Adiabene, Asur, Gordyeni ve Kapadokyalıları yerleştirmiş. Bu şehirde Grekler ve Kilikyadan getirilip yerleştirilmişlerde varmış. Tigranes bu insanların yerleşim yerlerini darmadağan ederek sakinlerini zorla Tigranocertada yaşamaya mecbur etmiş.

İngilizce metni - Chapter 36: Thus successful in his campaign, Lucullus struck camp and proceeded to Tigranocerta, which city he invested and began to besiege. There were in the city many Greeks who had been transplanted, like others, from Cilicia, and many Barbarians who had suffered the same fate as the Greeks,— Adiabeni, ..yrians, Gordyeni and Cappadocians, whose native cities Tigranes had demolished, and brought their inhabitants to dwell there under compulsion.

Modern Ermeni tarihçilerinden Nicholas Adontz (Armenia In The Period Of Justinian, 1970) ve Cyril Toumanoff (Studies In Christian Caucasian History, 1963)’un görüşlerini de kısaca not etmek gerek. Toumanoff, lokal “Kardukhi hanedanlıkları”ndan, bir “Gordyene Krallığı”ndan ve “Korduene prensleri”nden, 298 yılından sonra onbeş kalesi bulunan Korduene prensliğinde/devletinde Roma kontrolünden sözeder (a.g.e., s. 181-182).
Adontz, Tigranes’ın ordusundaki etnik gruplar arasında “Gordyen’ler”i de sayar (s. 318), modern Kürtler’in atalarının “Kurti”ler olduğunu söyler. Kürtler Kral Tigranesin ordusunda yer alıp birçok yerleşim yerini o dönemlerde hakimiyeti altına almıştır. Bunlar Mezopotamya, Azerbaycan, Suriye, Kapadokyadır. Kürtlerin orduda yer alması sayesinde Ermenistan Kralı İmparatorluğunu genişletebilmiştir. Kral Tigranesin Kürt olduğuna dair iddialarda vardır. Daha sonra ise Korduene Krallığı M.Ö. 55 yılında Roma imparatorluğunun bir eyaleti oldu ve 384 yılına kadar 4. asır Roma hakimiyetinde kaldı.

Korduene Kralları:

• Zarbienus (M.Ö. 74)
• Maniasurus (M.S. 115)


Sophene Krallığı
Sophene Krallığı Dicle ve Fırat nehirlerinin arasından kurulmuş bir krallıktır. Ermenistan krallığının güneybatısında olan Sophene Krallığı bir çok kere Ermenilerin, Perslerin ve Romalıların hakimiyetine girmiştir.

Resmi Orjinal Boyutlarinda Görmek Için Tiklayiniz.

Roma imparatoru Diocletian tarafından feth edilen Sophene Krallığı, Zaza Kürtlerinin coğrafık yerleşim yeriyle kesişmektedir. Bu Sophene Krallığının Zaza Kürtleri tarafından kurulmuş olduğu tarihçiler tarafından söylenmektedir.

Sophene (Şupan, Supani) krallığı, M.Ö. 95’te Büyük Ermenistan (Doğu Ermenistan) kralı olan II. Tigran tarafından devrildi. M.Ö. 95 yılında tahta çıkan ve ‘Büyük’ ünvanı taşıyan Tigran’ın ilk işi küçük Sophene krallığını fethetmek oldu. O tarihe dek bağımsız olan Sophene de ilhak edildi ve Ermenistana bağlandı. Ermenice’de Tsophk adıyla bilinen Sophene Krallığı bugünkü Elazığ-Dersim bölgesine tekabül ediyordu. O dönemde Sophene kralı olan Artanesi tahttan indirdi. Artanes, Zariadres’in soyundandı. (Plutarch, Lucullus, Bölüm XXI), (Strabo XI. 532)

Zariadres I Sophene Kralıydı. M.Ö 201 yılında Büyük Antiochus büyük Ermenistan ve Sopheneyi Ermeni olduğu iddia edilen generaller Artaxias ve Zariadresle beraber feth eder. Antiochus, Zariadresi Sophene valise olarak atar. Antiochus’un Romalılara karşı M.Ö 201 yılında yenildigi Magnesia (Manisa) savaşında, Artaxias ve Zariadres ayaklanır. Roma fethiyle Artaxias büyük Ermenistanı, Zariadres de Sophene Krallığını bağımsız olarak yönetmeye başlarlar. Kral Zariadres’in yaptıklarına bakıldığında Zaza Kürdü olduğu izlenimi vermektedir. Zariadres (Zareh) kelimeside Kürtçeden kaynaklanabilir. Zar kelimeside Kürtçe ve Zazaca’da “Sarı” demektir.

Bazı kaynaklara göre Urartu kralı Menua’nin bölgedeki fetihlerini anlatan Bagin’deki yazıtta Dersim ve Elazığ yörelerine Supani denmektedir. Bu adın sonraları Sofene (Sophene) şekli altında yaşadıgını görmekteyiz.

Zaza Kürtlerinden Pers Kralı Darius da bahsetmektedir.

Pers İmparatorluğunun hükümdarlığını yapan Pers Kralı I.Darius (Dara)’un (M.Ö. 522-486) yaşamış olup Ortadoğunun birçok ülkesini egemenliği altına almıştır. Darius, M.Ö 515 yıllarında Behistun yazıtları olarak ün kazanmış çivi yazısını hazırlatmıştır. Darius, yerden 100 metre yükseklikteki kayalıklara yazdığı Behistun kitabesinde Pers tarihinden bahsetmektedir. Behistun kitabesi üç dilde ayrı olarak yazılmıştır: Eski Farsça, Elamice ve Babilce.

Birinci sütunda Darius M.Ö 515 yıllarında Fırat nehrinin kenarında Zazana adında bir kasaba olduğunu yazmış. Bu kitabede, Dersim (Tunceli) ve Elazığ havalisi “Zazana” adı ile anılmaktadır.

Sütununun ingilizce metni:

[1.19] Says Darius the king: Afterwards I went to Babylon; when I had not reached Babylon - there (is) a town Zazana by name along the Euphrates.

Urartu Kralı I.Argistis (M.Ö. 780-755), Zaza Kürtlerinden bahseder. Bazı yazılarında (kitabelerinde) ise, Zazalar’ı “Zavaidi” diye göstermiştir.Bu kralın “Saski” hanedanı ile “Zuaen”lere olan düşmanlığı ve aralarındaki mücadeleler de anılmaya değer.

Yunanlı Ksenofon’da bu bölgede (M.Ö. 401 yılında), “SuSa” adında bir şehirden bahsedilmektedir. Ki bu şehir, Zazalar tarafından kurulduğu izlenimini veren “Sophene” krallığının merkezi olarak kabul edilmektedir.

Ünlü Yunanlı tarihçi, felsefeci ve coğrafyacı Strabon (Strabo) M.Ö. 65-M.S 25 yılları arasında yaşamıştır. Strabo’nun yazdığına göre, Roma imparatoru Pompey, Sophene’yi
Tigran’dan aldı ve Nero (M.S. 54-68) onu ayrı bir krallık olarak Sohaemus’a verdi. Sophene, daha sonra ise ayrı bir krallık olarak tarihi kaynaklarda gösterilmeye başlanmıştır.

Tarihçi büyük Pliny, M.S. 2. yüzyılda Anadolu ve Mezopotamya cıvarlarındaki ülkeler ve eyaletlerden bahsederken birçok kere Sophene adını kullanmaktadır (Pliny, Adiabene, 6.16, 6.10).

Tarihçi Prof. Dr. Mehrdad İzadi, Sophene’yi (Şupani) Elazığ’in büyük Subhan aşiretinden saymaktadır. Bu aşiret halen mevcuttur.

Ünlü Suriyeli Arap tarihçi, etnografist ve coğrafyacı Yakut İbn Hamavi 1179-1229 yılları arasında yaşamıştır. Hamavi’nin “Mücem ül-Buldan” adlı eseri coğrafya sözlüğü olup, tarihsel, biyografik ve kültürel bilgiler içermektedir.
Yakut El Hamavi 12. yüzyılda Sophene’nin başkenti Arsamosata kentinin %25’inin Ermeniler tarafından meskun tutulmuş olduğunu yazmış. Buradan yola çıkarak geriye kalan %70-75’ininde Zaza Kürtleri tarafından mesken tutulmuş olduğu anlaşılmaktadır. Bunun yanısıra Ermeni krallarının Ermeni asimilasyonuda hesaba katıldığında; ilk kurulduğu yıllarda Kürt kenti olduğu da söylenebilir.

Sophene’nin Başkenti
Sophene Kralı Arsames (260-228): Fırat’ın ana kollarından Aratsani Nehri havzasında kendi adını verdiği Arsamosata (Arşamaşat) kentinin kurucusudur. Batı kaynaklarında Sophene Krallığı olarak anılan devletin kendi sakinlerinin dilindeki adı 'Şupani'dir. Batılı kaynaklarda ismi Arsamosata (Arşamaşat) olarak geçen Sophenenin başkenti Bizans çağında Asmosata olarak anılmıştır. Aynı isim Ermenice'de Aşmuşat'a dönüşmüş, Süryaniler kente Arşemşat, Araplar ise Sumaysat yada Sumeisgat demişlerdir.

Sophenenin başkent adının Kürtçe olduğuna dair görüşler:

Kürd dilindeki adı Şemşat'tır. Şatır eski dilde site yada şehir yöneticisi anl gelmektedir. Şehir anl gelen Şat sözcüğünden türetilmiştir. Şat sözcüğünün İranî dillerde 'Şar', 'Şahar', 'Şehr' gibi versiyonları da vardır. Şat şeklinde söyleneni en eskisidir. Şah sıfatı dahi bu Şat kelimesinden türetilmiştir. Şemşat adının Kürd dilinde Şem (Güneş) ve Şat (Şehir)'den hareketle Güneş-Şehir, Baş-şehir anl geldiği Kürt dilbilimcileri tarafından söylenmektedir.

Şemşat, Elazığ’ın Palu sınırları içerisinde, Murat ırmağının Güney kıyısındadır. Palu merkez bucağa bağlı Xaraba Köyü'nün Şupani krallığının tarihi başkenti olduğunu aynı yerdeki Şemşat Kalesinin varlığından biliyoruz. Günümüzde ismi 'Örencik' olarak değiştirilmiştir.

Yunanlı coğrafyacı Strabo Sophene’nin başkentini Karkathiokerta (Carcathiocerta) olarak göstermektedir. Bu şehirin Elazığ (Harput) şehrine yakın olduğu anlaşılmaktadır (XI.14.2). Carcathiocerta şehrinin adı da Harput adıyla benzerlik taşımaktadır.

20. yüzyılın büyük uzmanlarından biri olan Marquart’a göre Carcathiocerta kenti aslında Argatiokerta kenti olarak düzeltilmesi gerekir. Argatiokerta kentini Sophene kralı Zariadres’in oğlu Argatias kurmuştur. Marquart’e göre bu kentin kalıntıları Dicle nehrinin kaynağı Eğil veya Arghana Suyu yakınlarındadır.

Kürt Kültüründe Dengbêjlik Ve Tragedya



 Ahirete göçen tüm dengbëj merhumlara , makberlerine huzur içinde uyusunlar dileği ile , onlar kürt gönül bağında birer bülbül idiler , çok şey öğrendi yeni nesil kürtler onlardan , onlar tarihti , ediplerdi , ahlak abideleriydi , bize bıraktıkları kültür mābedinde anlımız açık , başımız dik saygı ve hürmekle onları yād ediyoruz.En azından Kılamlar yani dengbëj kılamları operalaştırmalı veya Akademik koruma altına alınmalıdır ,bunu sağlarsanız kürt milletine minnet borcu olan , borcunu ödemiş sayılır diye düşünüyorum .Bazı direnen ve dengbëjliği yaşatmak için çırpınanlar varsada , bu kişiler kendi çaplarında onları yaşatıyorlar , ilgi bekliyorlar , önü açılmalı , desteklenmeli , her türlü yardımlar edilmeli , bunu şiar edinmeyen bir kürt kişilik , kişiden sayılmamalı ,dengbëjlik geleneği çağa uyarılmalı ,desteğin güçlenmesi gerek olduğunu düşünüyorum .Fakat ; almış başını gidiyor geçlik , nereyemi ? Bence mecule !.. Bu nadide kültür dengbëjlik yozlaşım içine girmiştir , yukarıda da belirtmiş idim , dengbëjlikteki Kılamlar artık onlarda tıpkı eski Helenistik tragedyalar gibi can çekişme içindedirler .Saz ile yani musiki ile sözlü eser okuma geleneği vardır kürtlerde , çünkü yanlız kürtlere has , özgü bir çok enstrümanın tarihcesi vardır , makamları vardır , her makımın usül ve kaideleri vardır, enstrümanlar sözlü eserlerde āhengin kaynaklarıdır , dengbëjlik pek hālā bu tarzda da edilebilinir .Bu işi ifa ednlerede Dengbëj denilir , fakat nağmelerin kutsallığı , dini içerikli oluşu , anlam ve terim açısından , mānada daha çok Dengbëjlerin ismi Gulbankvan geçer , Gülbakların aşinaları ; Sofular , Dervişler , Şehler , Hocalar ,Mürşitler , Müritler , Dedeler kısascası dindar insanların seda ile okuduklarına gulbank denilir . Genç nesildeki dengbëjlerlerden de kısaca söz edip sonra vedalaşalım , Saz ; yani enstrümanlarla okuma yeni nesillerde daha belirgin olduğu için , geleyandır , çoşkudur sazda biraz mahareti olan kafasına göre kürtçe ezgiler okurlar ,veya bu işe polik yaklaşanlar sazı ve kürtçeyi bir ajitasyon araçı sayıp dengbëjlik geleneğini nerdeyse geri plana iter gibi ,kaş yapayım derken göz çıkarmaya kadar vardırmışlar durumu .Gulbank Türkçede Gülbank / Gülbagk = İlāhi demektir , tek / ferdi veya koro hālinde okunan tertiplenmiş ,mürettep dua demektir , niyaz ile yakarış demektir , Gulbank dengbëjleri daha çok mevlitlerde Mevlidanlık ederken okudukları dini içerikli ezgilerdir , Mevlidana öz kürtçede Gulbankvan denilir .Şimdi de Gülbankı özetleme sırası , Gulbank ; Güldeki seda ,Güllü ses gibi anlamları vardır , bu ilāhiler için bir isimdir , Gul = Gül *** Bank / Bagk = Seda , Sela / Ezan , Ötüş ,Şakıtış , Şakrayış gibi söcüklerdir , her ikisi bileşik sözcük olarak telaffuz edilince Gulbank yani Gülbank olup karşımıza çıkar.Ozanlar çoğu kez eserlerini idealleştirmek için icra ederler , bu işi yaparken dinleyenlere yön tayin edercesine , onları sevk ve idare eden gibidirler , durum bu olduğu için hiç, bir kürt kendini eğri büğrü bir yola sevk eden birini dinlemezler , kendi cemaatlerinde ona yer vermezler.Çünkü kürtler bir dengbëji dinlemeden onun karakterini ,ahlakını , güvenirliğini , dürüstlüğünü bilerek kulak veririler , her ozana kişiliğine göre itibar ederler , kürtler kendi coğrafyasında en çok dengbëj barındıran ve yetiştiren bir halktır demekte isābet vardır .Çünkü bir eser dengbëjlikte saatlerce sürer , bu günkü türküler gibi beş veya on dakkida bitmezler ,tıpkı , Yunan kültüründeki tragedyalar gibi , fakat değerlendirirken eski Yunan tragedyalar ile bu günküler bir birine karıştırılmamalıdır. Dengbëjler Betimlermeleri .halkın anenevilerine ters düşen veya uymuyan temaları işlemezler , ister taklitlerde , ister öykülenişlerinde ,dinleyicilere duygu ve düşüncerlerine önem vererek ,betimlemelerini yaparlar .Opera ile dengbëjlik geleneği tıpa , tıp aynıdır , fakat kürtler opera sahneleyecek imkānları bu güne kadar yakalayamamışlar , eminin her eski dengbëjlikte veya günümüzdeki sazsız okunanlar sahneye uyarlanıp musikileştirirlerse , operada kürtler bir çığır açabilirler .Terāne ile traguda veya tragedya morfolij biçem bilgisiyle aynıdır ,Opera ise manzun uzun eserlerdir , tıpkı dengbëjlerin uzun manzumeleride olandan olan gibidirler .Kürtler bugüne kadar dengbëjlik geleneğini zorunlu olarak yaşattılar , dağlarda , doğanın gizemli yerlerinde siyah kıl çadırında veya kışın yağan kardan köyü görünmez yaşantısından ,her ne pahasına olursa olsun , milli geleneğinden ödün vermiyenlerin sayesinde , bu tarihi tragedyalar kadar eski geleneğini korumuşlar ve yaşatmışlar .Tabi okuyucu benden güçenmesin , ben kürtlerin devletsizliği sürsün deme kastında değilim , ben yanlız olmuş olanını yazdım , gönül ister her halkın Devleti ve kendi yönetimleri olsun , haklarıdır.Burada şu kanım var eger kürtlerde Devletli ve kendi başlarına idareli bir halk olsaydı , ister istemez bu dengbëjlik geleneğide , tıpkı tragedyaların akibetine uğrardı ,koyboluşları gibi koybola bilirdi , çünkü dünyanın seyri nerde yoğun ise o yerdekileri yozlaşımlar gözlenir , veya ortadan silip tarihin çöp sepetine atılanlar gibi atılıp , güncel yaşantıdan mahrum edilebilinir , fakat kürtler doğanın gizemindeki yaşantıları o geleneği korumuş oluşu bir mücizedir .Kürt ozanları yani dengbëjcilik geleneği bir okuma ,yazma ile öğrenim sonunda veya duyma , algılama yolu ile süren bir gelenek değildir , fakat tragedyalara o denli benzemeleri sanki tragedyaların ikizi gibi oluşları bilincli bir benzeşim veya öykünmede değildir,o tabiatı ile kürtlerin kendi manevi hayatlarında var , güncel yaşantıları o şeylerle örülü , dengbëjlik kürt insanının doğasıdır . .Aşka , sevdaya saygısızlık kürt ozanlık geneleğinde yoktur , şaire , şiire hürmet gösterilmesi en humenist tutum olsa gerek , çünkü seven birini nefretlemek erdemlik sayılnmaz , nefret eden olgun davranmıyor demektir , şairde ; şiir ve sevgi , sevda bağıdır o ise onun bağvanıdır , onlar tıpkı arının çiceklere bal için konduğu gibi konarlar , iğnelemek için değil , kürt ozanlarıda genelde hep melayi cizri ile Feqi teyran gibi atışmaları yeğlerler.Ben 1979 da İran sınırları için bulunan sürgüne gitmeden önceki Babam ve Dedem gillerin köyü Balhole deydim , komşu bir köyde düğün vardı , bende davetliydim , o günlerdeki İran halkı tümüyle silāhşanmış idi , çünkü Şahlık devrilmiş İslāmi devrim vardı , düğüne iki dengbëj davet edilmişti , dengbëjin biri yanımızda oturuyordu , ikinci dengbëj geliyor denildiğinde , yanımızdaki kalktı onu karşılamaya gitti .Bir kısa zaman sonra silāh seslseri aldı ortalığı ,dışarı çıktık , her iki dengbëjde de elinde silāh vardı ,biri bir özdeğişsel sevgi , hürmet dolu sözleri ona atfederek ve peşinden bir tarak mermi ateşliyor , ve diğeride ona mukabilen sevgi , özlem , aşk dolu sözleri atfedip onun gibi söz bitimi sonunda bir tarak mermi ateşliyordu .Bu belki bir saate kadar sürdü , durun mermilere yazık diğen çıktıysada , onlar bir birlerine nail olmuş sevinciyle , çoşkusu ile peş , peşe şiirler okuyup ve silāhlarınıda ateşleyip ,bir birilerini kutluyorlardı , baktın olmuyor misafir hatırı için ben rica ettim , yazık mermilere ,durun demen sonrası durdular , ama biri madem misafir hatırı var deyip bir tarak mermiyide benim için hava atreşledikten sonra ,diğer misafillerin yanına geçip oturduk .Muammaları sevdayı , aşkı şad etmek içim kullanırlar , her giz , sır dolu sullerde mutlaka sevinin , özlemin , hasretin alevini belirtmek için kullanırlar , ozanlar atışmalarında bu yolu izlerken yarışmalar çoğu kez iki yarışandan biri karşısındaki atıştığını kutlar o kazandı , atışma sonucu üstünlük onundur diyen pek çok kürt ozanla tanıştım Ağrı yöresinde .Melayi cıziri ile Feqi teyran atışmalarında adeta iki ozan bir birlerine kurban olurcasına , bir birlerine köle olurcasına , sözler meşk etmişler , her ikiside sevgi , saygı dolu sözler ile bir birlerini yüceltmişler , amaç yine bellidir şiir demek gönül demektir , aşk , sevda demektir.Bu işi yapanların bir çoğu karşısındakine yergi , hiciv , saraka , alay gibi iğneleyici sözler ile saldırır , amaç bellidir , dinleyenlerin alkışını almak ustalığını kanıtlamak içindir , sevdalı sözler ilede atışmalı olanlarda aynı gaye içindir , fakat biz iki büyük kürt ozanı belki çağlarında dengbëjlikte etmişlersede emin değiliz fakat şair oldukları kesindir .Atışma denilince akla ilk gelen yarış yapmak , sınamak ,tecürbelemek ,yoklamak gibi durumlar demektir. Atışmaları yapanlar , üstün olmak , kendini saydırtmak , onur elde etmek , ismini parlatmak için karşılıklı bir biçim sözlü düello etmektir .Atışmalı ozanlardan iki merhumun ismini verip bu kişilerin herkese tüm ,dünya ozanlarına örnek olabilecek kişilikleri , karekterlerini , gelecek nesillerede ilham kaynağı olması dileği ile atışmalı , karşıklı şiirler söylemede melayi cıziri ile feqi teyran bir örnektir .Öykücü ozanlara rağbet vardır ,fakat başkalarına öykünenlere o denli itibar etmezler , ağıtlarda , hikayelerde , hiciv ve gülmecelerde her tema konu girişi ve konu sonu ile örtüşürse o ozana kıymet verirler ,tıpkı helenistik tragedyalar ile eposlar bir birinden farklı oluşlarına dikkat edildiği gibi , kürt dengbëj severleride temaları ve betimleyiciyi , o özenle ele alırlar .Ozanlar heves , merak uyandıran temalara ağırlık verir , bir konu işlenirken az olabilen bir durumu secerler , çaresizlikler sıralanırken , dinleyenlerin o an hemen çare akıl edemez olan muammalara ,ezgi okuma sırasında veya şiir akışı içindeyken , herkesin merak ile beklediği , nefesini tuttuğu sırada ,çareleri , neticeleri sunarak dinleyenlere derin nefes aldırmakla ustalıklarını yüceltirler. Taklitler , komediler daha çok hiciv , gülmece için kullanılır , trajedik ağıtlarda aşkın nefrete dönüştüğü , dostluklşarın düşmanlığa döndüğü temalarda ön plana çıkar , ağıtcılık daha çok mātem , yas , ayrılık , özlemlerde , felāket ve āfetlerde , ölümlerde , katliamlarda betimlenir, fakat genelde bayan dengbëjler bu ağıt dengbëjciliklerinde bulunur , azda olsa erkek misyoncularda vardır .Kürtlerde evsanevi isimlerden biride Evdala zeynıkëdir , neden bu kişi bu denli sevilmiştir ? cevaben şunlar , o rahmetli kişi eserlerinde giz , sırların dışa vuruşunu dile getirmiş , her insanın başına az gelebilecek konularla örgünsellik içindedir , ezgileri hayattadır , belki bazı eklemeler ve unutulan mısraları varsada , Evdala zeynıkë kürt milletinin yüreği , dili , duygusu ve düşüncesi gibi kabul edilir . .Bu tür ozanlar tutulan ozanlardır denilebilinir , dengbëj Kawus ağa bu tarzda kendinden çok bahsettirmiştir o ezgilerini okurken zaman , zaman bay kuş sesleri çıkararak , Kürdüstanın viraneler ülkesi izlenimi vererek , dinleyenleri tarafından da his , duygu yoldaşı olarak kabul edilmiştir .Nerden bakarsak bakalım Tragedyacı ile Dengbëjler aynı yolu izlemişlar , dengbëjler hiqyat ustalırıdır , tıpkı tragedyacıların mitos ... / mythoscu oldukları gibi yanlız ezgi okumazlar , ezgi ile bazı meseleride dinleyenlenlere yalın şiir okur usüli ile veya kısa ,öz konuşmalar ile izahlı bir tutumlar sergiler ve serpiştirip daha sonra ,tekrar ezgiyi bıraktığı yerden okumaya geçerler .Tregedyacılar üzüntü , korku , sevinc , hiciv , gülmece aklınıza her gelen konuyu işlemişler ve sunmuşlar , bunları dengbëjlerde yapar , Tıranavan veya Tınazvan hiçivlerde kendinden bahsettirir , Şinvan ise mātemlerde ,yaslı kişileri ağlatıp ,acılarını paylaşmadaki kişinin adıdır dengbëj .Tragedyacı neyse Dengbëjlerde o dur , hiç farkları yok , dengbëjler saatlerce bir konuda doğaçlama yaparken tragedyacı da , eski Yunanda saatlerce aynı konuda tıpkı dengbëjler gibi olduğunu tarihlerinden öğrene biliyoruz .Kürtçede yanlız tırane veya terane sözcüğü taregedya ile çağrışım içinde değildir Qelf , Tınaz gibi sözcüklerde aynı anlamlardadır , fakat Tragendya ile kürtlerdeki Tınaz ve Tırane , Terane incelenirse, kim kimdem bunları almış orası mecul .Yunancada çokca kürtçe sözcükler mevcuttur , Rum halkı ile kürtler öteden beri komşu kültür anlayışı içide , ve bir alış veriş içinde yaşamışlar , Türkleri Anadoluya gelişiyle ve buna bazı sınırların çekilişi bile vız geldi , her iki halkta da eski kültüren etkinlikinlerini devan ettirdi .Tırane / Trane = Alay , Hiçiv , Saraka , Yergi demektir,Tırane ile Tragedya. Morfolojik ilmi ile bir uyum bir biçem ve çağrışım içindedir.Bence bu nimeti biz yunanlılardan fazla yaşattıysak , kürtler kendi iradeleri ile yaşatmadılar , o bir zorunluluk içinde , bir kıskaçta veya Devletsiz , idaresiz kalmakla, kendi içlerine kapanan kürtler , hāliyle kültürleride o nasiplerle nasiplendi , otantiğini deniştirecek mekān bulamadı ve tragedyalardan fazlası ile bir ömür sürdürdü , halada sürdürüyor .Sebebi ise o tarihi tragedyalar yozlaştırıldı , nesillere yaşatılmak için emanet edilmedi , kürtler ise başkalarının eğemenliğinde kalıp kendini çağa uyarlamadığı içindir , yani dünyadan adete kaçar gibi dağlardaki süren hayatları sebebi ile dengbëjlikte o geri kalmışlık içinde kıvrana , kıvrana bu güne gelmiştir .Şu soru kafamı kurcalar gibi , neden tragendyalar eski gelenekteki gibi , şimdi Yunan kültüründe yoktur? neden tragenyalarla aynı çağrışımda olan dengbëjlik sürüyor ? neden tragenyalar sürmüyor ? sürsede nadiren neden devlet operalarında dile getiriliyor ?.Dengbëjlerde aynı konuyu bir köyde kişilerin anlayış , fehm durunlarını dikkate allarak işe koyulup anlatılır , aynı konu bir başka köyde farklı icraları olabilir , nedeni ise; yine kişilerin kavrayış özellikleri dikkate alınarak işe koyulur ozanlar .Helenistik çağdaki tragedyacılarda zaman , zaman eposu tragedyaların yerine kullandıkları gibi kürt ozanlarda dengbëjlikte zanam , zaman Hiqyat , Çirok gibi mitolojik alıntılar yaparak sanaatına başka biçimler verirler .Taregedyacılar komedi , alay , hiciv , korku , üzüntü , sevinc temalarını dinleyicilerin kültürel seviyelerine göre hazırlamışlar .Dengbëjlik geleneğini dünya kültürün literatüründeki yerini belirtirsek , veya ölçer isek , ilk akla gelen Tragedyalardır , eski yunanda yani helenistik çağda tragedyacılar , tıpkı kürt ozanları gibi köy , köy gezerek , ilginc şeylerle dinleyenleri tanıştırmışlar , dengbëjlik geleneğindeki gibi .Sözü uzatmadak biz yine dengbëjlik geleneğine dönüp el verdiğince üzerinde duralım , Yukarıda sırası ile 13 kadar dengbëj biçimi vardır demiş idik , çok anlamlı olan yanları ise , bir dengbëj yas tutulan ölü evinde ezgileri ile herkesi ağlatabilir , veya yāren meclislerinde ezgileri ile kahkaha attırıp güldürebilirler topluluğu veya hiçivleri ile na hoş bir durumu dinleyenleri çoşturup o na hoş durumu yerden yere vurdura bilir dengbëjler .Anadolu tarihinden beri sayılamaz kürt kültürü , bu günü kast etmiyorum , bilakis meramım tarihteki hāline işaret ediyorum , kürtler pers ve yunan savaşlarında hep sınır halktı , onlarda yani kürtlerde bu savaşların kaderine ortak olmuştur.Şayet Etimoloji veya Etnoloji ilmiyle işi ele alırsak Kürt folklöründeki biçemlerde , kürt folklörü balkanlardakiler ile bir uyun çağrışımı içindedirler, Morfolojide , yani biçimbilgisi bunu doğrular bize ., hem dil yapısında hemde , Folklördeki benzerliklerde ,hemde aynı Gam ölçülerinde , adeta bir alış veriş içindedirler .Kürtler için bir iylik densede yoksulluğun da iyiliğimi, olur ? diyen çıkan olursa haklıdır , yani Kürdüstanın geri kalmışlığı kürt folklorü için bir nimettir , o eski haliyle kalıp otantik halinden diğer halkların otantiği kadar yozlaşmamış , bir yaşamla günümüze gelebildiği kadarı gelmiş veya getirilmiştir .Neden ? nedeni ; Yunanlılar Devlet , erk sahibi olurlarken kendi kültürlerini geliştirmişler , belki otantik halinden sapmalar , yozlaşmalar olmuştur, meramım bu değil ;kürtler de o kadar sapma ve yozlaşma yok ise gelişen dünya nimetlerinden yoksun birhālde kendini idame ettirirken , dış dünyasındaki etkilerde folkorini korunmuştur . , bu bilincli bir korunmada değildir !..Yunanlılarda halayın oynamasını sağlıyan dengbëjler doğaçlama iledir , bugün farklı , farklı gibi gösterilen , aslında tarihteki duırumları ne ise, bu günkü kürtlerinde durumda o greçen tarihin durumu ile aynıdır .Balkanlar tarihlerinde de o halkların dengbëjleri vardı , belki kürt dengbëjler gibi değilerse de kültürel benzeşimler gözden kaçmıyor .Tıpkı kürt halayları tarzındadırlar , biçemde onlar ile kürtler bir birlerine yabancı değildir , buda gösterirki benzer yanları var , ortak haz ortak öz geçmişleri , aynı tarihi mekānlardan çıkıp günümüze gelmişler .Balkanlardaki halklar goven sitilinde el ele tutuşup halay çekerler ,ayak ritmik ölçüleri kürt ayak ölçülerü ile aynıdır , yani musikinin gam kuralı bile bir birlerini çağrıştırır .Dengbëjlikler incelendikce veya kürt folklorü araştırıldıkca kürtlerle , Batılıların ortak yanları daha iyi belirginleşir , belkide batılılarda kendi eski Anadolulu tarihlerini , bu dengbëjlik geleneği içinde kendilerini tanıma ve sezme veya söz edilebilnir yanlarını bulabilirler .Biz Dengbëjlik geleneğine değiniyorduk , işin politik yanına değil , bu zaten beni hiçmi hiç ilgilendirmez , bir sanaat eserini , tarihini politik çerçeveye sığdırmak abes olsa gerek , dengbëjlere tarih açısından çok şeyler borçluyuzdur .Eski Anadolu folklor kültürü Bar kültürü içinde gelişen bir kültürdür .Fakat o kültür Türkler daha Anadoluda değil iken varlığı vardı , inkar edilemez , çünkü Roma ve Bizans tarihleri vede o halkların etnografyası , folklorü ile kürt folklorü yakın benzerlikler ve motifler sübūt durumdadır.Bar kürtçede yük , bagaj , mecazen hamile durumada denilir ,bugünkü köy misafihaneleri , misafir yükünü çeker , Bar sözcüğü neden bir esin kaynağı olmasınki , Barlarda veya Divan ayaklarındaki motifler , oyun tarzları kaide ve usüller orto Asyalı değildir .Tabi yanlız kürtler sahip değildir bu mekānlara , o günün pek çok Anadolu halkı belki buna Rumlarıda eklemek mantıki olur , çünkü Rumlar , ile Ermeniler Bar kültürünün çıkış yerlerinde bir hayli nufüslü halklar imişler .Barlar misafir evlerinden biraz farklı Aile ortamından ayrı bir hava içinde tutulmuşlar içki , köçek gibi eğlenceleride barlarda bulmak mümkün olduğu için o mekānlarda kürt kültürünün nüverinide bulmak mümkündür.Divanlar incelenince ,Bar kültürü ile iç içedirler , örneğin Urfa divanı ; bar kültürü kapısından dışarıdır denilebilinirmi ? kürt geleneğinde misafir evleri günümüzde bile vardır , tarihte bu misafir evleri gibi evlerde Barlar oynanmış, halende onu yaşatanlar bu günümüzde vardır .Batıdaki BAR sözcüğü Anadolu kaynaklı olduğnu sayılabilinir , fakat Bar denilince ilk akla gelen Erzurum barı isede , Laçi halayının diğer bir ismide Ağrı barıdır , Ağrı barına sëpë de denilir.Kürdüstanda bu kültürün en canlı örneği Bar kültürüdür , Barlar daha Türkler Anadoluda değilken var olduğunu bazı kaynaklardan okuyoruz , barlarda dengbëjler bu kültürün olmazsa olmazları olduğunu anlamak zor değildir .Ezgilere nekadar eklemeler yapılsada , neticede govendın yani halayın ismi hep aynı kalmış ,ve günümüzde de o isim telaffuz edilir .Tabi bu tarih ne kadar sarih ,veya nekadar doğrudur diyede tartışmalarda hazırdır , çünkü her yeni çağda türkülere eşlik edenler birşeyler o eski ezgilere karıştırıp , eklemeler yaparlarken o eski otantik durumunda bırakılmayan kılamlarda vardır.Rommani oyunu ve türküsü batılıları taklit eden bir folklördür , Rommani govendı oyunu Roma imparatorluğu çağlarına kadar uzanır, çümkü o isim onu çağrıştırır ,rumī veyahut romī Rahmetli mevlānā çağındaki batılılara denilirmiş . kürdüstandaki folklor o coğrafyanın tarihidir de denilebilinir .Bir çok halayın türküsü çok eskidir , belki kürdüstana komşu Devletlerin tarihinden daha eskileri olanlar vardır , bunlardan bir kaçı Laçi , Rommani , Şexani gibileri ilk akla gelenlerdir.Yakın veya uzak tarihimiz için bize canlı , canlı sayfalar gibi olan Ozanlar ,kürt tarihini hem öğretmişler hemde özümsetmişlerdir, bunu en çok kürt folklöründe Goven adı ile bilinen halaylarda görmek mümkündür.Biri güldüren temalarında usta iken , diğeri onun gibi başarılı olmuyabilir veya biri mātem havasında ağlatan etkilerini , diğeri bu etkiyi gösterecek maharetten yoksun olabilir, veya üstün yetenekli biri bunların hepsini birden yürütenlerde çıkabilir , yani yoktur denemez..Dengbëjlerin sınıflarını kategorik olarak , kürt kültüründeki yerlerinde incelerken , her ozan yani dengbëj diğer dengbëjin yapmış olduğu icra biçimini yapmaz veya yapabilemez oluşunu görürüz , bu bir sanaat ve maharet meselesidir .Tabi Kürdüstanın her yerinde bu gibi yazılı veya sözlü her ikisinide misyonlarında barındıran denbëjler vardır, isimlerini saymakla okuyucuya yorgunluk verir düşüncesi ile biz yanlız bu geleneğin içeriği üzerinde durup ,tespit ve kanılarımızı yazıyoruz .Yazı yolu ile bize nadide eserler miras bırakan değerli ozanların başında , rahmetli Axmede xani dir , bu merhuma Ağrı çevresi kürtleri Xani babada derler, ve onun başına hālā yemin edenler vardır .Dengbëjlere ozanda denilir , tabi ozan kavramı biraz yerel kavramlardan ziyade genel , evrensel bir kavram olduğu için her dengbëje ozan denmiyebilinir .Kürtlerdeki dengbëjlik geleneği ile kürt tarihinin bir bölümü günümüze taşınmıştır denilebilinir , tabi bu tarih türküler ile, ezgiler ile , az bir tarafını taşımışsada , genelde üstlendikleri misyonlarda hep çatışmaları , savaşları , kahramanlıkları türkülerinde işlemişler , pek çok aşk , sevda türünde olanlarda var , Evdala zeynike örneğindeki gibi , birde yazı yolu ile bu geleneğe katılan Ozanlar var , Mem û Zin örneğindeki gibiler , bizlere tarihi ve o günkü insanlardaki sevginin ve aşkın biçimlerini sunmuşlar bize .Kose gelli dengbëjleri gibi , Newroz ve özel günler için olan dengbëjler de vardır .Bu tür dengbëjlikler doğrudan ,doğruya insana hitap edenler değildir , fakat aşkı , sevdası kadar özene bezene sözler seçip söylenenler var, hem gütmüş olduğu sürüsüne hemde başka hayvanlara veya doğaya veya feleğe kafa tutan dengbëjler .Bukadar başlıklar yeter sanıyorum , fakat bu sanı bana āittir , daha nice dengbëjler ve temaları farklı konulu olanlar var , çobanın tek başına sürüsü ile olan dengbëjlikler var.13 ) ve tanışamadığım fakat bana anlatılan yanlız bunlarla sınırlı olmayan diğer dengbëjlik geleneği .12 ) Gülbank (Gulbank) ilāhi okuyan dengbëjler11 ) Yukarıda sayılanların tümünü bir arada sürdüren dengbëjler10 ) Kürt kültüründe hızla gelişen çalgılı , entrümanlı yeni tarz degbëjleri .9 ) Atışmalı denbëjler .8 ) Komediyen veya mizahcı veya hicivci dengbëjler.7 ) Aşk (evin) dengbëjleri6 ) Mürüvvet dengbëjleri ( Dengbëje mıraz şahi , Şahivan ) Evlilik törenlerinde halaysız gelin süsleme ve damatı çömertleştici dengbëjler ,5 ) Savaş dengbëjleri4 ) Şin dengbëjleri (Mātem , Yas için )3 ) Milli siyasi dengbëjler2 ) GOVEND Halay dengbëjleri1 ) DESTAN dengbëjleri , trajedi betimleyicilerHer konu ve temanın uslüp ve tarzın ayrı , ayrı dengbëji vardır , kimi mātemliler için , kimi gülmeceliler için kimi savaş veya düğün için ve diğer konular içinde mutlak bir dengbëjlik yolu vardır, ilk akla gelenleri sırası ile belirtmeliyim .Kürtlerde benim tespit ettiğin kadarı ile , dengbëjler çok farklı temalı ve farlı içerikli idiler , her dengbëj her dengbëjın tıpkı eski Yunandaki tragedyacı ile eposcu nasıl farklı ise , fakat her ikiside zaman , zaman bir birinin varyasyonu gibi karşımıza çıktığı gibi , denbëjlik ve konularıda o ginbidirler .Dinleyenler genelde ağır başlı insanlardır , cemaatın en saygın kişiside dahil , denbëj için tevāzuda bulunurlar , ve onun her sözünü dinlerlerken zorunlu ihtiyacları için , örneğin sigara , çakmak , çay gibi bir şeyi bir birlerinden isterlerken , işaret ile anlaşırlar , yani dengbëj icra hālindeyken başkasının konuşması edebe aykırıdır .


Zûlkûfê Qado,Zibêtê Qîrkan,ZahiroZadîna Şekir,Xidiroyê Omerî,Xelîlê Evdila,Xana Zazê,Xalê Bîrê, Birahîmê Newrozî,Ûsivê Farî,Torinê Torin,Tehsîn Taha,Tayar Tofîq,Taybet, Taybeto,Sêwî Silo,Şîkriyê Fafî,Şibleyê Çaçan,Şeroyê Biro,Şamîlê Beko,Şaliko,Şakiro,Şakirê Mezrikî,Sosika Simo,Sidoyê Bozo,Sidîqo,Seyîdxanê Boyaxçî,Seydayê Behran,Seyadê Şame,Seîdê Şemedîn,Sayder, Şah Heyder, Say Dersîm,Salihê Şirnexî,Salihê QubînêSalih AmedîRifhetê DarîResoReşîdoReşîdê BasoRemezanê Hezroyî,Remezanê Ereb,Pêroya TêxûtêPaşikê Efo,Ordînê Dengbêj (Ordîxanê Kotê),Nezîro,Neçoyê Babasî (Neçoyê Cemal, Neçoyê Qersê),Necmedîn,Mişayê Elîxan,Mistefayê Xelê Heyran,Miradê mala kinê Mirado,Mihemedê Zibêt,Mihemedê Dêrikê,Meryem Xan,Memoyê Silo,Memoyê Pîr,Mehmûdê Xiyalê, Mehmûdê Culemergê,Mehmûdê Hasê,Mehmûd Baran,Mecîdê Silêman,Mahmut Kızıl,Leyla Îşxan,Keremo,Kerem ê Kor,Keremê Anqosî,Kawîs Axa,Îzzedîno,Îsmaîlê Salimî,Îsa Berwarî,Êloyê DimilîHusênê Omerî,Hilvant,Hevranê Ereb,Hesoyê Gogo,Hakop,Gulbihar a Koçanisî,Gerapetê Xaço (Karapêtê Xaço)Feyzoyê Riza,Ferzê,Feloyê Melekorkê,Feleknas,Fatma Îsa,Fadilê Kufrawî,Ezîzê Ezîz,Evdî,Evdirehîmê Pîrikî,Evdilkerîmê Kuştiyan,Evdilayê Kazo,Evdilayê Goyî (Ebdillahê Goyî),Evdalê Zeynikê,Erdewan Zaxoyî,Emînê Hemdûnî,Eliyê Qerejdaxî,Elîxanê Reşîd,Elîxanê Paşîk,Ehmedê Têcir,Ehmedê Fermanê Kîkî,Ehmedê Bêrtî (Ehmedê Mamê),Eyaz Zaxoyî,Elî Merdan,Egîdê Têcir,Egîdê Cimo,Efoyê Esed,Dengbêj Huseynê Mûşî,Dewrêş Baba, Dewrês Dersîmij,Derwêş Serhedî,Dengbêj Gulê,Davîdê Xilo,Dawûdê Xelo,Cesîmê Cerdo,Cemîlê Horo,Cemalê Mihê,Cahîdo,Belgiya Qadir,Bekirê Îdirê, Bekoyê Alûtê,Baqî Xido, Baqî yê Kobanê,Ayşe Şan,Apê Adîk, Hesen Adîk,Ahmad Şamal


Ezgiler olabildiğine uzun belki bir saat belkide daha fazla sürede olanlar vardır , Ben çok görmüşümdür ter içinde bir elinde mendil ile terini sile , sile doğaçlama yolu ile sözleri icra ederken , o denbëjlerin māna atmosferine girmemek , etkilenmemek için irade yetersiz kalırdı....Dengbëjlikte akla , mantığa, tasavvura. uymak , o ilkeleri kulak ardı etmeden , edebi ölçüyü taşırmadan , bir şeyleri anlatma veya kavratma , olası durumları ezgilerle , ister hicivli , isterse gülmeceli veya darmatik ağlatıcı , üzüntüleri , acıları , sevinc, , aşkı en iyi ifade edilidiği sanaattın adıdır dengbëjlik .Tarihcesi çok eski olan ,belkide abartmadan insanlık tarihi kadar eski bir gelenektir diyebileceğimiz denbëjlik kültüründe , Dengbëjler en çok beylik veya yerel ekãbir camaatlarında , düğünlerde toplanıp sırası ile çalgısız doğaçlama biçimi ile sağ veya sol elini kulak tozuna dayayıp bir parmağınıda bir kulağına tıkayıp , diğer kulağını açık tutma sūretiyle , ya bilinen bir ezgiyi veya doğaçlama yolu ile içten geldiği gibi , kendi sanaat bacerisiyle bir konu üzerine derlenip dillenme ve ırlanmayla dengbëjlik edilir .Bu denbëjlik geleneği tek düze bir gelenek değildir , her konuya āit farklı , farklı temaları işleyen ve hem ağlatan hemde güldüren vede cesaretlendirip savaştıran , biçimlerde süre giden bir gelenektir .Kürtlerde dünü çok gelişmiş bir kültürden bahsetmekteyim , bunun adı yörelere göre farklı , farklı telaffuz edilirsede , adı DENBËJLİK adı ile dile getirilen çok eski ve vazgeçilemiyen en koyu kürtlerin öz sevdası olan bir doğaçlamadan bahsedeceğim !KÜRT İrtical / İrticalī geleneğin doğaçlama kültürü !.

Dasîtana Memê Alan (Destanı)




Geleneksel dengbêj kültürü içinde ağızdan ağıza, kuşaktan kuşağa günümüze kadar sürüp gelmiş olan Memê Alan Masalının, yaklaşık olarak iki bin beş yüz yıllık bir geçmişi olup, Kürtlerin Estetik Bilincini taşıyan, ilk sözlü edebiyat örneğidir.

Memê Alan yapıtı, hem destanın, hem masalın, hem de mitin bazı özelliklerini içinde barındırıyor. Toplumun geleneklerini, düşünüş tarzını, zevkini sözlü olarak dengbêj kültürü içinde günümüze kadar taşıması ve bu yapıtın ilk kurgulayanının belli olmaması açısından masal; destanın birçok özelliklerini taşımadığı halde, yapıtta konunun, belirli bir yer ve zaman içinde yaşanmış olması açısından da destan türünü çağrıştırıyor. Fakat, yaklaşık olarak iki bin beş yüz yıllık bir geçmişi olan bu yapıtın içindeki yer ve zamanın, zamanla değiştiği, belirli bir zamana uyarlandığı ve sonradan yerleştirildiği de apaçık ortadadır. Çünkü yapıtın ortaya çıkış tarihi, yapıtın elimizdeki versiyonunda belirlenmiş zamanın çok gerisine kadar gittiğini biliyoruz. Memê Alan'ın denizden yakaladığı ve olağanüstü bir hızı olan Bozê Rewan, en az Antik Yunan Mitolojisindeki 'Pegasus' kadar mitolojik bir motiftir. Bozê Rewan'ın tasvir edilişi baştan sona mitsel bir anlatım biçimindedir.

Memê Alan yapıtı, bir halk masalı olarak doğmuştur. Ama zamanla, dengbêj anlatımlarında, konu ve karakterlerin, belirli bir zaman ve mekan içerisine oturtulmuş olması, yapıtı kısmi olarak destan türüne yakınlaştırmıştır. Dengbêjlerin bu anlatımlarına, Memê Alan'dan esinlenerek yazılmış olan Ehmedê Xanî'nin Mem ü Zin yapıtının etkisini de göz ardı etmemek gerekir. Çünkü Memê Alan masalı, Ehmedê Xanî'nin elinde edebi bir yapıt olarak yeni baştan doğmuştur. Masaldaki bu değişim ve yeniden yapılandırma, Ehmedê Xanî'den sonra gelen dengbêjlerin anlatımlarına da yansımıştır. Dolayısıyla Mem û Zîn yapıtındaki belirli olan zaman, mekan ve gerçekçi karakterler, Memê Alan masalının dengbêj anlatımlarında da belirginleşmiştir.


Memê Alan Masalı, Kürtlerin olduğu kadar Mezopotamya'da yaşamış olan halkların 'Estetik Bilincini' göstermesi açısından da çok önemlidir. Tarihsel-toplumsal olarak Kürtler'in 'Estetik Bilincinin' masalda somut olarak şekillenmiş olması bile, masalı eşsiz kılıyor. Sözlü edebiyatımızın bilinen ilk örneği olan Memê Alan Masalı, sanatsal kültürümüz açısından da çok büyük bir öneme sahiptir.

Memê Alan Masalı'nda konu, Memê Alan ile Zîna Zêdan arasında doğan aşk ve bu aşk ekseninde gelişen olaylardır. Masalın konusu, Peri kızlarının, Zîna Zêdan'ı Memê Alan'ın sarayına getirip tanıştırmalarıyla başlar; uyandığında Zîna Zêdan'ı odasında göremeyen Memê Alan'ın onu bulmak için çaresizce yollara düşmesiyle devam eder ve onların trajik sonlarıyla biter.

Konunun örgüsü içinde, Kürtlerin toplumsal yaşamı, siyasal-ekonomik yapısı, örf ve adetleri güzel bir şekilde yansıtılmıştır. Kürtlerin siyasal açıdan bir birlikteliğinin olmadığı; genel olarak mir, tüccar, asker ve halk olmak üzere Kürt ulusunun dört ayrı kesime ayrıldığı ve Kürtlerin beğeni duygusunun yanı sıra, Kürtlerde misafirperverlik, sözünün eri olmanın önemi, evine sığınana verilen değer, vatanseverlik, namus kavramı, yas töreni ve benzeri örf adetleri anlatılmıştır.

Özellikle masaldaki karakterlerin iç dünyaları, sarsıntıları, mutlulukları, öfkeleri kısaca o an ki ruh hali, duyguları çok güzel verilmiş; adeta boyası kelime olan bir resim çizilmiş gibidir. Mem, Zîn'i bulmak için yollara çıkmak istediği zaman, babası ve amcasından izin almaya çalışırken, yaşadığı duygunun tasvir edilişine bakalım:

'İçimde büyük bir dert, ağır bir yara oluşmuş.

Canımın damarları gevşemiş, tepemden ayak ucuma kadar.

Alevler göğün yedinci katına vuruyor.'

Çeko sözünü tutmadığı zaman, ona kızan Hesen'in anlatılışına bakalım:

'Hesen, gözleri öfkeden kıpkızıl, dönmüş ejderha gözlerine.

Göğsü bir inip bir kalkıyor, deniz dalgaları gibi.

Saçları diken diken olmuş, aslan yelesine dönmüş.'

Yine Mem'in savaşa gitmemek için hasta olduğunu anlatması;

kendimi iyi görmüyorum, hastalık kötü bastırmış,

Başım değirmen taşı misali

Sırtım demircilerin örsü gibi,

Omur kemiklerim birbirinden kopmuş,

Yıkıntılar üstündeki kirişlere dönmüş.'

Çeko Mem'in Zîn'e aşık olduğunu öğrenince:

'Çeko, sağır ve dilsiz biri gibi daldı düşüncelere,

İğne deliğinden dam kirişlerini, sütunları geçirmek gibi çaresiz'

Anlatımda abartmalar vardır. Bir durum tasvir edilirken özellikle abartılarak anlatılır. Mığribiler kentinin tarif edilişine bakalım;

'Mığribiler kenti büyük ve ağır bir kenttir.

Yedi dağın üstündedir.

Üç yüz altmış altı kapısı vardır.

Her kapısı üç yüz altmış altı mahalleye açılır.

Her mahallede üç yüz altmış altı cami,'

Masaldaki imgeler halkın beğeni duygusundan doğmuştur.

Masaldaki kişiler

Memê Alan: Mığribiler Beyi'nin oğlu olup, fiziki güzelliği dışında hiçbir erdeme sahip olmayan biridir.

Memê Alan zalimdir:

Bozê Rewan için takım yapacağı zaman:

'Eğer onda bir kusur, bir eksiklik görürsem

Tümünüzü asarım billahi, üç ağaçlara...'

Takım yapıldıktan sonra ustaların Mem karşısındaki tasvirleri:

'Bet beniz kalmamış yüzlerinde

Korkudan, insan soğukta nasıl titrerse öyle.'

Zina Zêdan'la konuşurken kendini anlatması:

'Vay ki dediklerime uymasınlar, ömürlerini orada tüketirler.

Onları yakalar, ellerini ayaklarını zincir ve kelepçelerle bağlarım.

Yüz yıllık cezalar veririm onlara.'

Buna benzer örnekleri çoğaltmak mümkündür; ama şimdilik bu kadar yeterlidir. Memê Alan, bencil, kibirli, nankör, yalancı ve olgun olmayan bir kişidir. Masalın kahramanı olan Memê Alan'ın bu denli olumsuz bir kişilik olarak yansıtılmış olması, çelişkili bir durumdur.

Mem'in atının olağanüstü olması, Hesen'in ateşe attığı oğlunu kurtarmak için alevlerin arasına girmesi, satrançta yenilen Memê Alan, Beko tarafından zincir ve halatlarla bağlanınca, onları rahatlıkla koparması ve zindanda tasavvufi bir kişilik oluvermesi de; Memê Alan'a olumlu özellikler kazandırılmaya çalışılmış; ama pek başarılı olduğunu söyleyemeyiz. Daha sonraki bu anlatımlar da, onu pek yüce bir kişi yapamamış. Çünkü o ana kadar anlatılan özellikleriyle, kazandırılmaya çalışılan olumlu davranışları birbiriyle çelişkilidir.

Zina Zêdan: Zina Zêdan Mir Ezin'in kız kardeşidir. Güzel, affedici, mantıklı ve kibirli bir kişidir. Yanında çalışanlara karşı hoşgörülü değildir. Su almaya giden cariyesi geç kalınca:

'Zin dedi ki, hadi konuş, birkaç yalan sırala,

Zaten cariyelerin kılıç kalkanıdır yalan'

Deyip, konuşmasına fırsat vermeden susturur. Gelenek, göreneklere bağlı bir kişidir. Qestel çeşmesinde Memê Alan peçesini indirmesini isteyince, toplumun gelenek ve göreneklerini öne sürerek, bunun ayıp bir şey olduğunu söyler. Ama bunun ötesinde de çok olumlu özellikleri olmayan silik bir kişi olarak masalda yer alır.

Hesen, (Çeko, Qeretacin): Hesen, Mir Ezin'in amcazadesi olup, yüce bir kişiliktir. Toplumsal değerlere çok önem veren, yurtsever, cesaretli, yiğit, dürüst, fedakâr, akıllı ve sözünün eri kahraman bir kişidir. Toplumsal olarak birçok olumlu özelliği taşıyan, erdem sahibi bir insandır.

Mir Ezin: Mir Ezin Cizre Miri'dir. Öngörüsü olmayan, bencil, korkak, iradesiz ve zeki olmayan bir kişidir.

Bekoyê Awan: Kurnaz, yalancı, fesat, korkak ve bayağı bir kişiliktir. Acınacak bir yaşantısı olan Bekoyê Awan, evrensel kötülüğün simgesidir. Tıpkı Sheakspear'in İago'su ve Goethe'nin Mefisto'su gibidir.

(Bu konu çeşitli internet sitelerinden faydalınarak yapılmıştır..Kürt Edebiyatı)