9 Ekim 2013 Çarşamba

Lawê Babîlê/Son of Babylon/Babilin Oğlu (Kürt Filmi)




Savaş tutsaklarının yaşadığı dedikodusu üzerine sonra bir anne, torunuyla birlikte, 1991'deki savaştan bu yana kayıp olan oğlunu bulmak üzere Babil'in içlerine doğru yol alır. Bir takım yabancılar, benzer yolculuklara çıkmış Iraklılarla aynı yollarda yürür, ortak yasları ve adaletin peşinde, bildiğimiz Irak'tan çok farklı bir memlekette toplu mezarları ziyaret ederler.. 

Bêkas Fîlm (Neredesin Süpermen) (Kürt Filmi)



1990'larda Irak pekte yaşanası bir yer değildi. Aklımıza savaş ve Saddam Hüseyin'in geldiği bu zamanlarda , iki evsiz kardeş Zana, 7 ve Dana, 10 , filmde Superman filmlerinden etkilenen iki küçük çocuk Amerika'ya gidip Superman'le yaşamak istediklerine karar verirler. Çocukların amaçları Amerika'ya gidip Superman'i bulmak ve ondan yardım istemektir. Superman onların hayatlarını kolaylaştıracak ve onlara kötü davranan herkesi cezalandıracaklardır. Zana Superman'in cezalandırmasını istediği insanların listesini yapmaya başlar. Listenin başında Saddam vardır. Büyük kardeş ise planın somut kısmıyla ilgilenmektedir, para , pasaport ,ulaşım. Ne yazık ki bunların hiçbirine sahip değildirler ama yine de hayallerini takip etmeye karar verirler. Filmin yönetmenliğini Saddam teröründen kaçarak İsveç'e sığınan bir Kürt ailenin çocuğu olan Karzan Kader yapıyor. 

Şerko Bêkes - Nivîskarê Kurd


Şêrko Bêkes (rehm li ser be-ruhu şâd olsun)

Şiirlerimden,
Gülü çıkarırsanız, dört mevsimden
bir mevsimim ölür.
Yâri çıkarırsanız,
iki mevsimim ölür.
Ekmeği çıkarırsanız,
üç mevsimim ölür.
Özgürlüğü çıkarırsanız
dört mevsimim ölür,
ben de ölürüm...

Ger ji nava helbestên min
Hûn gulê derxin, ji çar demsalan
Demsaleke min dimre
Ger hûn yarê jê derxin
Du demsal dimrin
Ger hûn nan jê derxin
Sê demsal dimrin
Eger hûn Azadîyê jî derxin
Wê sala min bimre
Ez ê jî bimrim ..


Dayika Suryan - Süryani Anne


Ev dayika ku xişkên dîrokê ketine ser rûyê wê lê hê jî bi nêrîneke aramî li jiyanê dinêrê suryanî ye. Dema "fermana filehan" a bi nav û deng - ku wî zemanî gelek fille, ezdî û ermen hatibûne kuştin û yên ku ji destê wan hatibûna koçî dewletê xerîb kirin- wê û malbatê wê koçî fransayê kirin e. Serê du salan carekê têne welatê xwe û diçine gundê xwe yê bi navê "Êwertê(girêdayî Midyadê ye). Li Fransayê dijin, wan rojan ji bîr nakin lê dest bi jiyaneke nû li ser meşîna jiyana zarokên xwe ve kirine. Xwedê temenê wê dirêj bike ku çand û bîranînên xwe parveyî ciwanên niha bike, ji ber ku çandeke mezin li ser rûyê wê tê xwendin.

10 Ağustos 2013 Cumartesi

"Tu zanî Ez keçikek fille me" sözünün takibiyle: Fille nedir, gavur nedir?



 TU ZANÎ; EZ JÎ KECIKEK *"FILLE" ME?



Üyesi bulunduğum bir yahoo grubuna yazdığım, 'Kimlik İstemem!' başlıklı mektubuma dostlardan gelen yanıtlar içinde sevgili Latif Çavdar'ın yazdığı şu satırlar beni bu sözcüğün izini sürmeye dürtüledi.


Bu geçmişe doğru bir iz sürüsü zorunlu kılıyordu.

Şöyle bitiriyordu mesajını sevgili Latif Çavdar; "Özellikle oynanan oyunlarda ben kazandım mı, akrabam olan çocuklar bana kürtçe, 'Xuna fıle heyi tede' (fıle kanı var sende) tabii bunlar konuşulurken ben sen şanslısın diye algılıyordum.Süreç böyle devam ederken 'fıle' kelimesini büyüklerin konuşmalarında işitince büyüklerime sormaya başladım, ama her seferinde konuşmaktan kaçınılıyor kimse bir şeyler anlatmıyordu. Sonunda benim için 'fıle' kelimesini kullanan çocuklar kelimenin içeriğini anlattılar ve sonunda Babaannemin, Nenesinin Ermeni olduğunu öğrendim, Neneme sorduğumda bu konuda ser veriyor sır vermiyor ve bu konuları asla konuşmuyor, nenem halen sağ ve bu konuları halen asla konuşmaz, yaşanılmış hikayeleri ise yaklaşık 5 yıl önce Nenemin Hacca gitmesine yakın gelen akrabalarından dinledim öylece kavradım. Ve halen 'Fıle' kelimesinde aklım, gayri-müslimler için kullanılan bu kelimeyi çözmeye çalışıyorum."

Bu kelimeyi çözmeye çalışan sadece biz değildik.

İsviçre'de iken bulunduğum bir toplantıda tanıştığım değerli ahparigim, Sason'lu Bogos Tovmasyan da, benimle paylaştığı kitap çalışmasının dokumanlarında, kitabına tam da bu sözcüğün uzun bir açıklamasını yaparak başlama gereği duymuştu.


Çünkü; ailesinin hikayesini anlattığı bu kitapta sıkça geçecek bir sözcüktür "Fılle".

Aramice'ye kadar dayanıyor koku Falohé-Fılle'nın, Farsca'da da kullanılıyor ama bakın anlamı neymiş:

Falohe= zıraatçı...


Şu notu da düşmüş kitaba: "Ziraatçılık eskiden, yalnız toprakla uğraşmak anlamında; buğday, mercimek, darı ekinlerin ekildiği anlamına gelmez, aynı zamanda ağaç diken ve ağaç budayan anlamına da gelmektedir."


AĞAÇ DİKEN HALK..

O devirde komşuları, özelikle Persler bu sözcüğü Ermeniler için, (Fallohe-Fılle) "Ağaç diken halk" anlamında kullanırlarmış.

Ağaç dikmenin bu halk için ne kadar önemli olduğunu anlatan, yazarımızın babasıyla yaşadığı bir anısını okuduğumda Hrant Dink'in bir sözünü yeniden hatırladım içim burkularak ; "Hazinelerimiz bu toprağin altındakiler değil, üstündekilerdi."


Sizlerle paylaşmadan geçemeyeceğim bunu canlar...

Anlatıyor Bogos Tovmasyan:
"1996'da İsviçre'de üzerine ev yapabileceğim kadar bir toprak parçası satın aldım. Bizde adettir temel atılmadan bir keşise (papaz) dua ettirilir. Ama burada öyle her istediğinde din adamı bulamadığımızdan ve bir an once evi yapıp yuvamıza kavuşmak istediğimizden, duasız attık temeli ve evi bitirdik.

Eve girip oturmadan bari bir duamızı edelim derken, babam geldi aklıma. 1910 doğumlu 86'lık babamı çağırdım ve :

-Baba, hayırlısıyla kendimize iyi kötü, başımızı sokacak bir kullik yaptırdık. Sen daha hayattasın ve duan keşişlerin duası kadar sayılır, evi bir kutsa da biz de hayırlısıyla girip oturalım.

86 yaşındakı keşiş baba, bastonuyla evin dört duvarını dolaştı. Her duvarın üzerinde bastonuyla Surp Haç'ı geçirdi, evin bahçesinde bir tur attı ve geldi oturdu.

-Oğlum dedi, evin hayırlı uğurlu olsun, güle güle ailece can sağlığıyla oturun.
-Sağol baba iyi ki sen vardın.
dedim ve elini öpüp, yanına oturdum.
Yaşlı babam, dudağını kımıldatıyor, titrek titrek bir şey anlatacak, konuşacak ama....O 'oğul ' bazen de 'lao' derdi.
-Lao bir şey söyleyeceğim ama..
ve durdu.
-Ama??
-Ama; yani evinden soğuma...
"Soğuma" deyince içimden bir şey koptu...
Babam devam etti;
-Hayırlısıylan evinin her şeyi kusursuz güzeldir ama bir eksiği vardır.
-Baba eksikliği nerden çıkardın? Kapı, pencere, çatı, banyo, tuvalet, mutfak her şey herkesin evi gibidir.
-İşte oğul dedi, her şey herkesin evi gibi olduğu için, eksiklik orada. Senin evin Ermenilerin evine benzemiyor.
-Halla! halla! babo bunu nereden çıkarıyorsun ?
Ev evdir, Ermenilerin evi nasıl olur?
-Oğlum beni dinle. Ermeni evi dediğim, banyosu, kapısı, penceresi, mutfağı ile ilgili değildir. Eksik olan evin etrafindaki meyve ağaçlarıdır. Biz önce meyve ağaçlarını diker sonra evin temelini atarız,
atalarımızdan öyle gördük.
Ve başladı atalarımızın dikmeden asla bir evin temelini atmadıkları ağaçların isimlerini sıralamaya.
-Dut ağacı, asma, üzüm ağacı, ceviz ağacı, elma ağacı, nar ağacı, kayısı ağacı, incir ağacı, zeytin ağacı, badem ağacı ve bir de meyvesi olmayan meşe agacı. Bunları diktiğin zaman senin evin de *Haygagan Hay duna benzer.
-Iyi de baba bu soğuk memlekette yetişmez ki bu ağaçlar...
-Yetişir lao yetişir. Öyle bir yetişir ki gökyüzüne kadar uzanır.
-Baba dedim, uzanması ne işe yarar ki meyve vermedikten sonra?
-Oğlum. dedi ve durdu... Bu ağaçlar meyve vermeseler de, Ermeni halkının simge ve etiketidirler...Meyve vermeseler de, bahçede süs gibi de kalsalar yeter...Şunu unutma oğul; insan ağaç olmadan yaşayamaz..."
Persler döneminde, Ermeni halkına neden, ağac diken anlamına gelen "Fille" dendiğini bizler, 1996 yılında baba oğul arasında yaşanmış olan bu diyaloglardan çok net anlayabiliyoruz...
Zaman içinde bu "Fılle" sözcüğü tüm Hıristiyan halklar için kullanılan bir hakaret sözcüğüne dönüşmüş ne yazık ki...

Sözcüğün bu değişimi yaşaması, İslamiyetin yayılmasıyla doğru orantılı gelişen bir süreç...

Din farkının sistem tarafından bilinçli olarak, Hıristiyan halka karşı bir kışkırtma aracı olarak kullanıldığı yıllarda bu sözcük de tümüyle bir aşağılamanın, dışlamanın ve ötekileştirmenin ifadesi olarak kullanılmış...
"Kürtler; "FIlle-gulam" yani köle anlamında "fılle" derlerdi.
Bu anlamıyla kendileri için bir mal (!) yaratılmış olurdu.

"Tu Fılleye mini!" "Sen benim Fıllemsin"...


Birbirleriyle kavga ettiklerinde, biri diğerini acımasızca dövdü mü, dövülen şöyle derdi: "Ma niye ben senin Fıllen miyim?"


"Ma çima ez tu Fılleye te me?"

Babam rahmetli de olduğu son güne kadar, üzüntüyle, hiç iyileşmeyen bir yaranın acısıyla, bu cümleyi tekrarlar dururdu...

"Hey! hey gidi hey! Lehe lao lehe 'Fılle' ye!"


"Vur oğlum vur "gavurdur" !"


Burada "Vurmak" fiili "öldür" anlamı yüklenerek kullanılırmış. "


'Gavur'a' acımak gibi bir yanlışa düşmesin diye küçücük çocuklar, büyükler tezahurata dururlarmış ...

Çocukluğunda yaşadığı çocuk kavgalarında yediği dayaklardan çok, büyüklerin tuttuğu bu tezahurat yaralamıştı O'nu ve bu yarası iyileşmeden ayrıldı aramızdan 2008'in Mart ayında...
Düşünüyorum da acaba bir halk için önce övgü, hayranlık, saygı anlamı yüklü olarak kullanılan ama asırların sosyal, siyasal değişimlerin getirdiği sonuçların günlük yaşamdaki tezahürü olarak, bir hakaret ve aşağılama ifadesine dönüşen, bu "Ağaç Diken Halkı" bunca yaralayan başka bir sözcük var mıdır?!

İşin ironisi ise sanırım, sözcüğün taşıdığı gerçek anlam ile sonradan yüklenen anlamı arasındaki korkunç uçurumda saklı...

Yukardaki başlığı bu nedenle attım...

"Biliyor musun ben de bir "Fılle" kızıyım?" derken, taaa en başından başlarım hikayeye, asırlar öncesindendir seslenişim, soruşum...

Anadolu'mun bugününe baktığımda; önce Ermeni'siydi, sonra Kürt'ü ve bugün Türk kardeşlerimizin bile "Birilerinin Fılle'sı" olduğunu görürüm...

Sözcüğe yüklenen son anlamıyla halklar, hep "Birilerinin" "Acınmaması gereken Gavuruydu."


HEPİMİZ FILLEYIZ..
O halde ?!..

Nereye varmıştık insan kardeşlerim?


Taa en başta olduğumuz yerdeyiz, asırlar öncesinde durmamız gereken yerde...


Hani son üç yıldır bağırılıyor ya; "Hepimiz Ermeniyiz" "Hepimiz Kürdüz!" "Hepimiz şuyuz ya da buyuz! diye...


Bence hepimiz "Fılle"yız diye bağırmalıyız, "Ağaç dikmeyi seven halkız" anlamında...

Dünya'lı kardeşlerimin bir gün gezegenimizi sadece; "Ağaç dikmeyi seven halklardan ibaret bir gezegendir Dünya" diye tanımlayacakları günlere tez varmamız dileğiyle diyorum ki;

"Biliyor musunuz ben de bir "Fılle" kızıyım?"


Ağaç dikmeyi sevenlerin kızıyım!


"Tu zanî; ez jî kecikek "Fılle" me?"


Anjel Dikme

Paris


24-1-2010

*FILLE sözcüğü, küçük harflerle yazıldığında, klavyemde türkçe karakter bulunmadığından, noktalı ( i ) olarak çıkmaktadır. 

23 Mayıs 2013 Perşembe

Kürdistan Beylikleri Zamanından Kalma Mezar Taşı


Kürdistan Beylikler Dönemi’nden kalma bir mezar taşı (17. yüzyıl). / Eruh’un Reşênê (Dikboğaz) köyü mezarlığı. 
Mezar taşındaki figürler: kaftan, kalkan, hançer, kuşak, bel kemeri motifleri ve su matarası. 


1910 Tarihli Kürt Katpostalı


Qartpostaleka di sala 1910’an de ji Tirabzonê hatiye şandin. Bîra Trabzonê û cil û bergên Kurdan. Begekî kurd û xweşmêrên wî.

(1910 tarihli bir kartpostal: Trabzonun belleği, kürt giysileri. Bir Kürt beyi ve fedaileri)